|
 |
 |
 |
|
|

Terörün hedefi
Dünyanın dikkati Ortadoğu'daki gelişmelere odaklanmışken, PKK teröründe ciddi bir tırmanış meydana geldi. PKK iki gün içindeki çatışmalarda toplam 13 güvenlik görevlisini öldürdü. Çocuklarını vatan hizmetine gönderen anneler, babalar, eşler, çocuklar acı şehit haberini almaya devam etti. Türkiye, kör-topal AB yolunda ilerlemeye çalışır, eylülde yeni bir reform paketini Meclis'ten geçirmeye hazırlanırken meydana gelen bu gelişmenin hedefi ne olursa olsun, en net sonucu demokratik gelişime sekte vurmak olacaktır. Nitekim dün Habertürk'te konuşan emekli general Edip Başer, Türkiye'nin AB sürecini tek taraflı dondurmasını, terörle mücadelede elini rahatlatmasını ve ancak bu noktadan sonra AB ile ilişkilere devamı düşünmesi gerektiğini söylüyordu. Başer'e göre, AB'nin insan hakları çerçevesindeki müdahaleleri Türkiye'nin terörle mücadelede elini kolunu bağlıyordu. Bugün ülkemizde bütün eksiklerine rağmen 10-15 yıl öncesiyle kıyaslanmayacak bir demokratikleşme söz konusu. Kürtçe eğitim, yayın, kültürel haklar konusunda ciddi adımlar atıldı. Kürt kimliği resmen tanındı. Demokratikleşmeyi destekleyen kesimler ve bölge halkı adına politika yaptığını iddia edenlerin asıl hedefi bu sürece sahip çıkmak ve şiddeti, terörü gündemden çıkarmak olmak gerekirken, PKK, askeri alanda uğradığı ağır hezimete, kendilerine bağımsızlık sözü veren liderlerinin yakalanıp hapse konulmuş olmasına rağmen terörden vazgeçmiyor. Üstelik o liderlerinin, örgütün varlık sebebi kabul edilen "bağımsız Kürdistan" ülküsünden çok uzun süre önce vazgeçmiş olmasına rağmen. Peki, o halde PKK'nın terörde ısrarının nedenini nerede aramalıyız? Bölge halkı arasında şiddeti reddeden siyasi gelişmelere karşı "Burada son sözü ben söylerim" iddiasını ortaya koymak mı, dağdaki militanlarının hareketsizlikten kaybetme korkusu mu, bölgesel dış güçlerin tahriki mi, Türkiye'yi K.Irak batağına çekmek mi? Bunların hepsi veya bir kısmı geçerli olabilir. Ama neden ne olursa olsun, sonuç demokratikleşme sürecinin zora sokulması olacaktır. Çünkü şiddetin hüküm sürdüğü, insan yaşamının tehdit altında olduğu bir coğrafyada haklardan söz etmek veya hak mücadelesi vermek kolay değildir. Sadun Aren'in bu haftaki Aktüel'de Alper Görmüş'e anlattığı gibi, "Türkiye'de yetişmiş sosyalistlerin en yanlış kabulü şudur: İnsanlar ne kadar çok ezilirse, ne kadar fukaralık çekerse o kadar dirençli olur. Kitabımda da söylediğim gibi ezilen adam yassılır, zemberek gibi gerisin geriye fırlamaz. Ezilen insan kahraman arar, hami arar, ağa arar, biri gelsin beni kurtarsın der. Bizim sosyalist tarihimizde de partiler de bir bakıma ağalığın yerini almıştır." PKK da bir ölçüde Aren'in sözünü ettiği bu bakış açısının esiridir. Bölge halkının kendi hakkını arar hale gelmesi, bağımsız bir bakış geliştirme çabaları, ağalık sisteminin yerini almış olan PKK'yı elbette rahatsız etmiştir. Şimdiki hedefi belli ki, "demokratikleşme süreci kesilsin, bölgede devlet baskısı artsın, Kürtlere tanınan haklarda geri adım atılsın"dır. Çünkü o kadrolar da Sadun Aren'in tanımladığı atmosferde yetişmiştir. Onların bu sapkın bakışlarının bedelini tüm ülke ödüyor.
|
|
 |
|
|
|
|
|
 |
|