|
 |
 |
 |
|
|
 |  |

Büyük Ortadoğu dizaynında ana aktör petrol mü?
Ortadoğu coğrafyasında yaşayan toplumların zihnindeki en büyük kuşku, "Bizim kaderimizi hangi dış güç belirliyor" sorusu içinde şekillenir. Şu anda Lübnan halkının içinde bulunduğu duruma çözüm aranırken de, bu soruya cevap aranıyor. Lübnan topraklarında üslenen Hizbullah acaba silahlarını İran'dan mı, yoksa Suriye'den mi alıyor? Aynı sorunun benzerini biz Türkler de sık sık seslendirmiyor muyuz? Topraklarımızdaki barış ve huzur ortamını vuran PKK'nın silahları, Kuzey Irak'taki oluşumlara göz yuman ABD'nin hoşgörüsüyle mi sağlanıyor? Türkiye'de tırmanan terörist eylemlerin failleri, Ortadoğu dengelerindeki hangi ağırlığı kendilerince kaldıraç olarak kullanıyor? Bir başka deyişle Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliğinin ve istikrarının zedelenmesi, hangi "Dış güç"ün işine gelir ki? Bu tür kuşkular bir yandan komplo teorisyenlerinin üretimlerini artırmalarına neden olurken, bir yandan da komplo değil gerçek olan bazı durumların, tekrar tekrar hatırlanmasına dayanıyor. Söz konusu gerçeklerin başında ise, kesinlikle "Petrol" veya "Enerji kaynakları" gelmektedir.
ASIL SAHİPLER Bu açıdan bakarsanız, Suudiler veya Iraklılar yahut İranlılar, topraklarının altındaki petrolün ve doğalgazın sahipleri olarak görünmekteler. Oysa bu doğal zenginliklere sahip olmalarına rağmen, bu ülkelerin halkları nedense hala dünyanın ekonomik kalkınmışlık düzeyine erişememiş kitleleri arasında yer almakta. Bu doğal zenginlikler ya uluslararası petrol şirketlerini zengin ediyor, ya da despotik veya teokratik rejimler bu zenginliklerle fonlanıyor. Petrole sahip olan Kuzey Amerika'nın ve Batı Avrupa'nın demokratik ülkelerinde bu kaynaklar toplumsal topyekun kalkınmanın itici gücü olurken, Ortadoğu'da iç savaşların, işgallerin, kan davalarının nedenlerini oluşturmakta. Örneğin Irak'taki ABD'nin varlığının ana nedenlerinin hem "Irak petrolleri"ne el koymak, hem de "Körfez petrollerinin güvenliği"ni sağlamak olduğu görmezden gelinebilir mi? Olaylara bu açıdan bakarsanız, İsrail'in askeri operasyonunun sadece Hizbullah'ı hedef aldığını veya yalnızca İsrail'in güvenliğini sağlamayı amaçladığını düşünmeniz zorlaşır. Bu operasyonun, Amerika'nın "Büyük Ortadoğu Dizaynı" (Projesi değil) içindeki bir aşama olduğunu varsaymanız mümkün olur. Sonuçta Deniz Ülke Arıboğan'ın da Akşam'da vurguladığı gibi, "Konu Filistin-İsrail çatışması değildir. Hazinenin efendileri dövüşmektedir, bekçileri değil" yargısına kolayca varabilirsiniz.
SAVUNMA HAKKI Bu düşünce tarzını daha da geliştirdiğiniz takdirde Türkiye'nin Güneydoğusunu hedef alan terörist eylemlerin arkasındaki güdümleyici gücün, "Kerkük petrolleri" olduğunu da kolayca düşünebilirsiniz. Bu şekilde Türkiye'nin Kerkük petrolleri üzerinde hak iddiasında bulunması, devre dışı bırakılmakta olabilir. İki askeri kaçırıldığı için Lübnan'ı işgal edebilen İsrail'e karşı, Türkiye'de eylem koyan Kuzey Irak'ta üslenmiş teröristleri bizim neden sadece seyrettiğimiz konusunda ise, ABD Ankara Büyükelçisi Wilson'un şu sözlerini yorumlayarak merakınızı giderebilirsiniz. - Bu konuda ABDIrak ve Türkiye' nin işbirliği yapmaları, tek taraflı davranmaktan daha doğru olacaktır. Yani Wilson'un deyişi ile "İsrail' in kendini savunma hakkı"nı kullanmak için Lübnan'a girmesi mümkündür. Ama Kuzey Irak'ta, ABD ve Irak yönetimi "Olur" demeden Türkiye'nin kendini savunma hakkı yoktur. Bütün bunları unutup , sadece görüntülere bakar ve "İsrail neden Lübnan'a da saldırdı" sorusuna cevap ararsanız, BBC'nin Türkçe servisinden Ebru Doğan'ın, Beyrut Amerikan Üniversitesi'nde görevli akademisyen Timur Göksel'den aktardığı görüşleri bilmeniz yeter.
BUSH'UN GAFI Bazı satırbaşları ile bunları aktaralım: - Lübnan'daki iç gelişmeler Hizbullah'ı yavaşlatabilir ama bundan sonra kolay kolay durdurabileceğini sanmıyorum. Ama yavaşlatabilir. Ve özellikle Müslümanlardan gelecek tepkiler Hizbullah'ı yavaşlatabilir. - Lübnan'da sadece Hizbullah değil Şiiler, Emel var, bağımsız çok kuvvetli Şiiler var. Onların bizim duymayacağımız şekilde, baskılarının olması gayet normal. Sünniler de aynı baskıya sahip olmasalar bile, onlar da Hizbullah'la temas halindedir. - Bence çok büyük sivil kayıp olmazsa iki taraftan da, yavaş yavaş tırmanmayı geri çevirecekler gibi geliyor bana. İki taraf da birbirlerine etkili olabileceklerini gösterdiler. İsrail'in gücü tartışılmaz ama Hizbullah da İsrail'e büyük sıkıntı çektirebilir. Ülke şu anda felç olma durumunda. Dolayısıyla iki taraf da çekilecekler gibi geliyor. Bu arada ABD başkanı Bush'un St. Petersburg'da mikrofonların açık olduğunu fark etmediği için herkes tarafından duyulan sözlerini de hatırlayarak bu konuyu noktalayalım. Haberlerde okumuşsunuzdur. Başkan Bush, St. Petersburg'daki G-8 zirvesinde liderlere verilen öğle yemeği sırasında İngiltere Başbakanı Tony Blair'e hitaben, "Yapılacak olan Suriye ve Hizbullah'ın işi b.. etmelerine son vermek ve bu sona erecek" demiş ve bu sözleri herkes duymuş.
|
|
 |
|
|
|
|
|
 |
|