AKP kaymakamı
AK Parti Hükümeti herkes için rüya olan bir hedefi gerçekleştirerek Türkiye için müzakere tarihi aldı. Bu hedefe varmak için hızlı koştu, çok önemli değişikliklere imza attı. Aslında şimdi Türkiye'nin kimi "gerçeklerini" gördükçe, "müzakere tarihi" almanın sanıldığından da büyük bir başarı olduğu daha iyi anlaşılıyor. Örneğin, AB üyesi hiçbir ülkede, kendi yazarının eserlerini toplatıp yakmayı aklından geçirecek bir kamu yöneticisi bulamazsınız. Türkiye'de var. AK Parti Hükümeti ne yazık ki, Türkiye'nin yapısal çarpıklıklarını göz ardı ederek, alınan kararı eleştirme peşinde olanlara kandı. Kazandığı başarıyı içine sindirmedi ve arkasında durmadı. Zaten o noktadan sonra da ülke yönetiminde irtifa kaybetmeye başladı.
AK Parti Hükümeti'nin "müzakere tarihi" ertesinde siyaseten çok hızlı bir depara kalkması gerekiyordu. Tam tersi oldu. Bunun hükümetin ve iktidar partisinin "doğasından" gelen yapısal nedenleri var. AK Parti henüz homojen bir parti haline gelmedi. Dönüşme krizini her an teninde hissetmekte... Tanrı Janus gibi bu partinin de iki yüzü var. Biri ileriye bakıyor, diğeri ise geriye... Hangi yüz öne çıkarsa, parti o yönde hareketleniyor... İleri bakan yüz Kopenhag Kriterleri'ni tutturuyor, geri bakan yüz Sütçüler Kaymakamı'nı göreve atıyor... Tabii AB'nin neden "uygulama, uygulama" diye bastırmaktan tıknefes olduğunu da daha iyi anlıyoruz. Kopenhag Kriterleri açısından "kritik eşik" i aşan da AK Parti, Sütçüler Kaymakamı'nı atayan ve hala görevden almayan da... Üstelik, bırakın kaymakamı, öyle vali örnekleri var ki, insan küçük dilini yutabilir... Araştırıp soruşturunca, AB'yi filan umursamayan bazı siyasetçilerin şeytanın bile aklına gelmeyecek nedenlerle bu atamaların yapılmasında etken olduğunu görüyorsunuz. Sütçüler Kaymakamı'nın atanmasında da kim bilir neler rol oynadı da, AB için büyük başarı sağlayan AK Parti, kitap yakmak isteyen bir bürokratı neden oraya atadı?
Nisan ayı itibariyle, hükümetin önünde derlenme toparlanma açısından yeniden büyük bir fırsat var... Öncelikle, ekonominin büyüme rakamları. Bu kendi içindeki sorunlara rağmen önemli bir avantaj. Fiili ve moral bir destek. IMF ile standby geciktirmeden imzalanır ise bu önemli avantajın çok daha etkili kullanılması söz konusu. Tabii yapısal reformlara da abanmak kaydıyla... Diğer lehte gelişme Türk Ceza Kanunu'nun yürürlüğe girmesinin ertelenmesi... Bunun ertelenmesi sırasındaki iletişim beceriksizliği, gereksiz yere ertelenmenin geciktirilmesi bir yana konursa, hükümet sağduyulu bir adım attı. Kamuoyunun sesine kulak verdi. Üstelik bunu ekim sonrasına bırakmadı, AB sürecini zorlamadı. Arzulanan değişikliklerin yapılması gergin ortamı yumuşatacak, hükümetin kaybettiği puanların en azından birkaçını geri verecektir...
Ancak, hükümetin herkesi yoran gelgit'lerine rağmen geriye ve ileriye bakan yüzlerini tek bir yüze dönüştürmesi gayretleri önemli... Bunun için Sütçüler Kaymakamı zaman geçirilmeden görevden alınmalı, kadın döven polislerin ardından Türkiye "kitap yakma arzusu içindeki" kamu yöneticileriyle bir kez daha dünyada damgalanmamalı... Tabii yeniden depara kalkma işinde asıl mesele hala oluşturulmayan AB ile müzakere sistemini oluşturmak. Belki de sihir onun yerli yerine konmasında... AB ile müzakere sistemi belirlenmeden, Türkiye bu çalkantıyı daha çok hissedecek... O sistem oturtulursa, hükümet de AB yolundaki büyük başarısını yeniden hatırlar ve buna sahip çıkabilir. Belki o zaman "iki yüzünü" teke indirir de bir ileri bir geri gitgelleriyle bütün toplumu gerginleştirmekten vazgeçer.
|