Kaza, intihar ya da hapis… Türkiye'nin gerçek anlamda bağımsız bir ülke olması için gereken milli yazılım projeleri üzerine çalışanların sıklıkla karşılaştığı üç hazin son…
2000'li yıllardan itibaren artan 'yerli malı yazılım' arayışlarıyla birlikte Türkiye'de esrarengiz kaza ve intihar olayları yaşanmaya ve 2008'den itibaren de bu alanda çalışanlar 'Kafkaesk' suçlamalarla cezaevine gönderilmeye başlandı.
Yakın tarihteki şüpheli mühendis ölümlerinden ikisi 14 Temmuz 2004'te Çanakkale'deki bir trafik kazasıyla yaşandı. TÜBİTAK minibüsünün bir traktörle çarpışması sonucu meydana gelen kazada TÜBİTAK görevlisi mühendis Ercan Kuruoğlu ve Mustafa Aktekin ile minibüste bulunan Yücel Kenter öldü. Kuruoğlu eski Bakan Ramazan Mirzaoğlu'nun damadı idi. Zaman Gazetesi haberi, 'Eski bakanın damadı, saman yüklü traktör kurbanı' başlığıyla verdi.
Kazada ölen Kuruoğlu'nun tarihe 'çuval baskını' olarak geçen 2003'teki Irak Süleymaniye baskınında el konulan kripto çözücü cihazın yazılımını yapan mühendislerden biri olduğunu, avukatı ve akrabası Uğur Amasya'nın mahkemeye sunduğu belgelerden anlıyoruz.
Gelelim ASELSAN'daki seri ölümlere… Kurumda çalışan mühendis Hüseyin Başbilen 5 Ağustos 2006'da aracında boğazı ve bileği kesilmiş durumda bulundu. 16 Ocak 2007'de mühendis Halim Ünal kafasından tek kurşunla vurulmuş halde bulundu. Dokuz gün sonra mühendis Evrim Yançeken oturduğu binanın altıncı katından düşerek öldü. 9 Ekim 2007'de ASELSAN yazılım mühendisi Burhanettin Volkan askerlik görevini yaparken silahı ile intihar etti. Yine ASELSAN'da çalışmış asteğmen Zafer Onuk da 5 Mayıs 2008'de trafoda yüksek gerilime kapılarak öldü.
Hüseyin Başbilen'le ilgili otopsi raporunda Başbilen'in boğazındaki 20 cm'lik kesiğin 2-3 cm olarak gösterildiği saptandı. Rapor, Adil Tıp Genel Kurulu'na da onaylatılmamıştı. Ayrıca psikolojik sorunlar nedeniyle intihar ettiği söylenen mühendislerden Halim Ünal haricindekilerin psişik tedavi kaydı bulunmadı.
ASELSAN'daki son mühendis ölümü geçtiğimiz hafta, 15 Ocak Çarşamba günü gerçekleşti. Erdem Uğur evinde ölü bulundu, yakın çevresi olayın intihar olduğuna inanmıyor. Önceki olayların da intihar olduğuna inananların sayısı pek az.
HAVELSAN MÜDÜRÜ'NE DİJİTAL KUMPAS
Türkiye'nin askeri ve sivil milli yazılım projeleri üreten bir diğer önemli kurumu olan HAVELSAN'la devam edelim. HAVELSAN'ın Genel Müdürü Faruk Aga Yarman 13 Ağustos 2011'te Balyoz davasında tutuklandı. Suçlama, 'hükümeti yıkmaya teşebbüs'tü. UYAP, SEÇSİS, TAKBİS gibi projeleri hayata geçiren Yarman, iki yıl sonra tahliye olunca "Benim kullanıcı adımla o yazıyı üreten adamların hedefinde ben değil, Türk savunma sanayisi vardı" dedi.
Yarman, Balyoz delilleri arasındaki 11 numaralı CD'de yer alan 'fyarman' isimli dosyadan ötürü cezaevine konuldu. Şimdi Yarman'ın tutuklanmasına neden olan dijital belgeyle ilgili bazı maddi bulguları sıralayalım. Balyoz iddianamesindeki sahte delilleri bir dedektif titizliğiyle araştırıp ortaya koyan Dani Rodrik ve Pınar Doğan'ın tespitlerine göre üzerinde 'fyarman' adlı kullanıcının adının yer aldığı SAVUNMA SANAYİ.xls belgesi ileri bir tarihte oluşturulup 2003'te oluşturulmuş gibi gösterilmişti. Bu belge, 'özel yetkili gazeteci'nin bavulundan çıkan belgeler arasındaydı. Aynı belgeyi Savcı Fikret Seçen, Gölcük Donanma Komutanlığı'nda yapılan aramada 'eliyle koymuş gibi' bulmuştu. (ASELSAN'daki şüpheli ölümlerle ilgili soruşturmanın, 7 Şubat soruşturması sürecinde Sadrettin Sarıkaya'nın hamisi olan eski Başsavcı Vekili Fikret Seçen tarafından yürütüldüğünü de hatırlatalım.) Belge, TÜBİTAK raporuna göre ilk olarak 9 Ocak 2003'de 'fyarman' kullanıcı adı ile kaydedilmişti. Belgenin son kaydedilme tarihi 25 Şubat 2003 idi. Bu belgede hükümete yönelik darbeden sonra ASELSAN, HAVELSAN ve TÜBİTAK gibi kurumlarda çalışan kimi isimlere ne görev verileceği listeleniyordu. Ancak ASELSAN kadrosundan listelenenler, belgenin hazırlandığı tarihten üç yıl sonra, 2006-2007'de kurumda çalışmaya başlamıştı. HAVELSAN kadrosundaki isimler için de aynı şey geçerliydi. Bu da dijital belgelerin üretilmiş olduğunu gösteriyordu. Bu gerçeği, konunun uzmanı Yarman da tahliye olunca "Herhangi bir bilgisayarın başına oturup birkaç dakika içinde kullanıcı adını değiştirirsin, bilgisayarın tarihini saatini değiştirirsin, orada istediğin bilgiyi üretirsin, bu şekilde sahtecilik yaparsın" diyerek açıkladı.
Balyoz Savcısı Hüseyin Ayar bunu biliyor olmasına rağmen, 'fyarman' adıyla kaydedilmiş belgeye dayanarak HAVELSAN'ın Genel Müdürü Yarman'ı tutuklama talebiyle Nöbetçi 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevk etti. Nöbetçi hâkim de Yarman'ı cezaevine gönderdi. Yarman, 2012'de 13 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. Aynı yıl TV NET'te İstihbarat programına konuk ettiğimiz Sıddık Yarman, kardeşi Faruk Yarman'ın milli yazılım projelerinden ötürü hedefe konulduğunu söyledi. (Pek bilinmez ama Faruk Yarman'ın ağabeyi Sıddık Yarman, Milli İstihbarat Teşkilatı'na 1990'lı yıllarda elektronik danışmanlık hizmeti vermişti.) Hükümete yıkmaya çalışmakla suçlanan Faruk Yarman, kendisine yönelik komplonun hükümet komplosu olmadığını cezaevinden yazdığı mektuplarda dile getiriyor ve şöyle diyordu: "HAVELSAN'ı tarihinde ziyaret eden tek Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan'dır, hem de iki kez" diyordu.
Bir önemli detay daha: Paralel yapıya yakınlığıyla bilinen basın organları tutuklandıktan sonra Faruk Yarman'ı ASELSAN'daki ölümler konusunda töhmet altında bırakacak nitelikte yayınlar yaptılar.
ZEKERİYA ÖZ'E VERİLEN FLASH BELLEK
Hükümeti yıkmakla suçlanan bir başka isim, Malatya'daki Zirve Davası'nda dört yıl hapis yatan ilahiyatçı Ruhi Abat idi. Abat da Yarman gibi sahte dijital delil kurbanı olmuştu. Davada 17 Mart 2011'den beri tutuklu yargılanan ve geçtiğimiz Çarşamba günü tahliye edilen Ruhi Abat'ın mahkemeye sunduğu belgelere göre tanık İlker Çınar'ın Paralel Devlet Yapılanması'nın (PDY) yönlendirilmesiyle oluşturduğu dijital deliller de düzmeceydi. Davada Malatya eski Jandarma Alay Komutanı Albay Mehmet Ülger, Binbaşı Haydar Yeşil ve Ruhi Abat'ın tutuklanmasına neden olan bu deliller Çınar tarafından 24 Aralık 2010'da Savcı Zekeriya Öz'e bir flash bellek içinde verildi. Belleğin, Yurt Atayün'ün başında olduğu İstanbul Terörle Mücadele Şubesi'ne ulaştığı tarih ise 22 Aralık 2010. Ancak flash bellekteki delillerde 17 Mart 2011'de, yani sanıkların gözaltına alındığı tarihte değişiklik yapılmış, bir başka deyişle dijital deliller polise ve savcılığa ulaştıktan 3 ay sonra değiştirilmişti. Belgelerde tahrifat yapıldığı bilirkişi raporlarıyla da saptandı. Mesela Ruhi Polat ismi Ruhi Abat diye değiştirilmişti. Aynı davada Savcı Zekeriya Öz'e verilen ses kayıtlarının da montaj olduğu 15 Temmuz 2013 tarihli TÜBİTAK bilirkişi raporuyla saptandı.
Haydar Yeşil'e ait olduğu iddia edilen hard diskteki belgelerde yer alan David Hunter, John Brower ve Rev. Dr. Mike Smith isimlerinin de 'Behnan Konutgan' olarak değiştirildiği anlaşıldı. Bu sahte dijital belgelere dayanarak Türkiye Protestan Kiliseler Birliği'nin Başkanlığı'nı yapmış olan Behnan Konutgan'a yönelik, muhtemelen kurmaca bir suikastın önlendiği algısı yaratıldı. Yapılan dijital sahtecilikler 'Bilgisayar hatasıdır canım' sözleriyle meşrulaştırılmaya çalışıldı. Zirve davasının tanığı İlker Çınar, sanki paralel yapıyı tarif edercesine (Paralel yapının, cezaevine koyduğu kişileri örgüt üyesi gibi gösterirken aslında kendi örgüt yapısını tarif ettiğini daha önceki yazılarımda dile getirmiştim.) 'Türkiye'nin çok önemli bir örgüt ile karşı karşıya bulunduğunu, bu örgütün sahte raporlar hazırladığını' öne sürüyordu. Flaş bellekten çıkan belgelerdeki 102 adet dijital verinin ilk oluşturulma ve son erişim tarihleri incelendiğinde belgelerde tahrifat yapıldığı anlaşıldı. Bu 102 dijital veri 6 Ekim 2010 tarihi ile 21 Aralık 2010 tarihleri arasında oluşturulmuştu. Belgelerden 98'i 16 Ekim 2010'da saat 01:05'te sadece 27 saniyede oluşturulmuş gözüküyordu. Savunma avukatları bunun imkânsız olduğunu defalarca mahkeme heyetinin dikkatine sunmasına rağmen heyet, alaycı bir gülümseme eşliğinde tutukluluğun devamına karar verdi. Albay Mehmet Ülger, Binbaşı Haydar Yeşil ve ilahiyatçı Ruhi Abat işte bu sahte dijital belgelerle Zirve cinayeti davasıyla ilişkilendirildi, 'hükümeti devirmeye teşebbüs etmek'le suçlandı. Yani suçlama HAVELSAN Genel Müdürü Faruk Yarman'a yöneltilenle aynıydı.
Aynı zamanda KCK soruşturmalarını da yürüten Savcı İsmail Aksoy'un hazırladığı Zirve davası iddianamesindeki savlar, 8 Haziran 2012'de Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'ne verilmeden 1 gün önce, 7 Haziran 2012'de bir başka 'özel yetkili gazeteci'nin yazdığı 'Ergenekon'un Zirvesi' adlı kitapta yayınlandı. (Savcı Aksoy aldığım bilgilere göre KCK soruşturmasının başında ikna olmayınca Ankara'da Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı'nda Ömer Altıparmak ekibinden aldığı brifingle 'ikna edilmişti'.)
Son bir detay daha: Şaibeli tanık İlker Çınar, ikili oynamaya müsait yapısı nedeniyle PDY'nin Zirve davasındaki kumpasını açıklama eğilimi gösterince iki silahlı adam tarafından tehdit edildi.
ASELSAN DOĞAL HEDEF
Yerimiz dar, sadede gelelim. ASELSAN'ın kuruluş yılı 1975. Yani Türkiye'nin 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan ötürü NATO ambargosuna maruz kaldığı yıl… HAVELSAN da NATO ambargosundan sonra, 1982'de kuruldu.
Yani kuruluş amaçları bile ASELSAN ve HAVELSAN ile çalışanlarını, Türkiye'ye silah teknolojisi ve yazılımı ihraç eden ülkelerin doğal hedefi haline getiriyor. Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yönelik psikolojik harekât operasyonları da 1974 ve sonrasına yönelik. Bu da elbette bir rastlantı değil.
HAVELSAN Genel Müdürü Faruk Yarman'ı, Balyoz ve Zirve tutuklularını dijital delillerle hapseden perde arkasındaki üst aklın, ASELSAN'daki şüpheli ölümlerin de karar vericisi olduğu varsayılabilir. Gazetecilik imkânlarıyla ancak bu kadar bilgiye ulaşabiliyor ve bu bilgiler ışığında böylesi bir varsayımda bulunuyoruz. Gerisi soruşturma makamlarının ve giderek istihbarat teşkilatının işi.
Şüpheli bir kaza veya intiharla ölmeden ya da hapsi boylamadan bulmacayı çözen Türkiye'ye büyük bir hizmette bulunmuş olur.