"Müstakbel katil, el yapımı 8+1 mermi kapasiteli silahın soğuk mekanizmasını belinde hissederek 1000 kilometre yol kat etmiştir. Silah denilen alete o kadar yabancıdır ki, taşıdığı tabancanın ağzında mermi olup olmadığını bile bilmemektedir."
Bundan tam sekiz yıl önce, 19 Ocak 2007'de, Nedim Şener'in deyişiyle tek kişilik soykırıma kurban giden Hrant Dink'in öldürülmesiyle ilgili ihmalleri sorguladığımız 26 Haziran 2012 tarihli yazımız böyle başlıyordu.
Cinayetin tetikçisi Ogün Samast da sonradan mahkemede verdiği ifadede İstanbul'a giderken Yasin Hayal'in, kendisine verdiği silah hakkında bilgisi olmadığını itiraf edecek ve "Yasin silahı belime koyduktan sonra hiç bakmamışım. Yani ben kendi kendimi de vurabilirmişim" diyecekti.
Derin ya da onun postmodern versiyonu olan paralel devletin gizli öznesi olduğu suikastların doğasını anlamak için işe tetikçilerin olaydaki edilgen fonksiyonunu çözmekle başlamak belki de en doğrusu. Böylece Hrant Dink'in, henüz 11 yaşındayken Tuzla Ermeni Kampı'nda tanışıp sonradan evlendiği eşi Rakel Dink'in o çarpıcı cümlesiyle söylersek 'bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamak' mümkün olabilecek.
Son sekiz yıldır bu karanlık sorgulanmadığı gibi karanlığı sorgulamaya çalışanlar da (Mesela Nedim Şener) cezalandırıldı. Suikastın arka planını aydınlatacak, 'üst akıl' denilen yapıyı görmemizi sağlayacak ipuçları seri katil ustalığıyla yok edildi.
Cinayeti önceden haber veren istihbarat raporu ve şimdilerde yazdığı İN adlı kitapla gündemde olan 'Emniyet İstihbarat'ın eski 1 numarası' Sabri Uzun'un ifadesi gibi kritik belgeler devlet içindeki paralel devlet yapılanması tarafından gizlendi. Bu belgelere ulaşılmasını sağlayacak HTS raporları (telefon trafiği kayıtları) bile buharlaştırıldı! Tıpkı Hrant Dink gibi suikastının evrakları da âdeta suikasta uğratıldı.
BİR İSTİHZA YÜZÜNDEN HEDEF OLDU
Hrant Dink 15 Eylül 1954'te Malatya'da doğdu. Babası Sivas Gürünlü, annesi ise Kangallı'ydı. Anne ve baba 1961 senesinde İstanbul'a taşındıktan sonra boşandılar. Hrant Dink ve iki kardeşi Gedikpaşa'daki Ermeni Yetimhanesi'nde büyüdü.
Dink 1996'da Agos Gazetesi'ni kurdu. 2004'te bir makalesinde yer verdiği "Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur" cümlesindeki 'istihza' anlaşılamadığı için TCK'nın 301. maddesine muhalefetten, yani 'Türklüğe hakaretten' yargılandı. Bu yargılama, onu hedef haline getirdi. Ve Dink, 19 Ocak 2007'de 'kullanışlı aptal' bir tetikçi tarafından öldürüldü. Cinayetten 8. yıldönümünü yaklaşırken olayda adı geçen polislerden komiser Özkan Mumcu ve polis memuru Muhittin Zenit tutuklandı.
UZUN'UN KİTABINDAN HRANT DİNK SUİKASTI
İstihbaratçı eski polis şefi Sabri Uzun, İN adlı kitabında Hrant Dink suikastıyla ilgili yeni bilgiler veriyor. Uzun, kitabının 259. sayfasında cinayette cemaatin rolünün 'komplo' düzeyinde olduğunu ima eden şu cümleyi kurmuş:
"Erhan Tuncel cemaat evlerinde yetiştirilip polis teşkilatına ajan (Yardımcı İstihbarat Elemanı-YİE) sıfatıyla girmiş ve cemaat evlerinde yetiştiğini gizlemişse Dink cinayeti Gülen cemaatinin komplosu demektir." Uzun'un kitabındaki anlatımlardan anlaşılıyor ki Samsun'daki bayraklı fotoğraf çektirme işi de bir cemaat mizanseniydi.
Uzun ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğü'nden bir şube müdürünün olayı soruşturan savcılar Fikret Seçen ve Selim Berna Altay'a gidip Dink cinayetini Genelkurmay Başkanlığı ile ilişkilendirmeye çalışan bir brifing verdiğini de söylüyor. Uzun'a göre aynı şube müdürü Ergenekon örgütünün şemasını da çizen kişi. Uzun, dürüst bir hukuk adamı olarak bildiği Selim Berna Altay'ın bu konuyu açıklık getirebileceğini de belirtiyor. Biliyoruz ki Sabri Uzun İN adlı kitabını yıllar önce kaleme almaya başlamıştı.
Zamanında Ramazan Akyürek'in MİT Müsteşarı olmasını isteyen cemaatçi zatın, Sabri Uzun'un kitap yazdığını duyunca, "Hanefi Avcı'nın kitabı bize çok zarar verdi. Yeni bir Avcı vakası istemiyoruz. Bu yüzden Uzun tutuklanmamalı" dediği biliniyor. Şimdi Dink suikastı ile ilgili kısımlar başta olmak üzere kitabın içeriğine vakıf olunca cemaatin Uzun'un yazacaklarından neden bu kadar korktuğunu daha iyi anlıyoruz.
Sabri Uzun, kitabı İN'de ayrıca Dink suikastıyla ilgili önemli dataların Emniyet İstihbarat'ın veri tabanından kaldırıldığını da yazıyor ve "Ama hile yapılırsa, yani kayıtlar silinirse en az yedi yerde iz bırakılır" diyor. Shakespeare'in, "Cinayet yerin bütün toprağı ile örtülse yine de kendini belli eder" sözünün günümüzün teknolojisinde eskisinden daha geçerli olduğu bir noktadayız.
Yarın Dink'in ölümünün 8. yıldönümü. Devlet, Dink suikastının üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra 'cinayetin gizli sanıkları'nı bulma yolunda ilk kez bu kadar istekli davranmaya başladı. Ne var ki suikast halen tüm boyutlarıyla aydınlatılabilmiş değil.
Paralel devlete gelince… Birkaç 'gizli tanık'la Türkiye tarihinin en büyük davalarından biri olan Ergenekon davasını kotarmışlardı! Ancak Dink suikastının gizli sanıklarını nedense bir türlü bulamadılar! Zaten bu yüzden Dink'in, bir kurşun yarasını andıran ayakkabı deliğinden hâlâ kan sızıyor.
SUİKASTIN KAYIP EVRAKLARI
1- Trabzon Emniyet Müdürlüğü'nün Yardımcı İstihbarat Elemanı (YİE) olan Erhan Tuncel, cinayetin işleneceğini bir yıl öncesinden haber vermişti. 17 Şubat 2006 tarihli cinayet ihbarı Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı'nda kayboldu!
2- Cinayetle ilgili bir diğer önemli evrak 10 Ekim 2008 tarihli Başbakanlık Teftiş Kurulu (BTK) raporuydu. Raporda cinayetin sorumlusu iki polis şefi (Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer) hakkında inceleme yapılması isteniyordu. Paralel yapı, 'dönemin Başbakanı' Recep Tayyip Erdoğan'ın 2 Aralık 2008 tarihinde imzaladığı bu raporla ilgili de hiçbir yasal işlem yapmadı.
3- Raporla ilgili işlem yapılmadığı gibi paralel devletin müfettişleri raporu sümenaltı etti. Raporda imzası bulunan Mülkiye Başmüfettişi Mehmet Ali Özkılınç Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu üyesi yapılarak ödüllendirildi. Bir başka Mülkiye Başmüfettişi Mustafa Üçkuyu, Sabri Uzun'un 4 Aralık 2009 tarihli kritik ifadesini BTK'dan gizledi.
4- Yine mülkiye müfettişlerince hazırlanan raporda İstihbarat Daire Başkanlığı personeli hakkında 'görevi ihmal' iddialarıyla ilgili yapılacak bir işlem bulunmadığını yazdı. Böylece polisler aklandı. BTK, mülkiye müfettişlerine bir yazı göndererek polisleri aklayan raporun hukuksuz olduğunu bildirdi. Ancak mülkiye müfettişleri yine işlem yapmadı.
5- Gelelim yargı ayağına… 25 Aralık yargı darbesi girişiminde 'süper savcı' rolüne soyunan Muammer Akkaş, Dink suikastında suçlanan paralel polis şeflerinden hiçbirisinin ifadesini almadı. Dosya, savcı Yusuf Hakkı Doğan'a verildi. Doğan'ın Yargıtay üyeliğine seçilmesinden sonra görevi devralan Savcı Gökalp Kökçü, dosyayı bütün detaylarıyla sil baştan ele alıyor.