CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun İzmir'den önseçime katılma kararı parti tabanında sürpriz karşılansa da en azından bizim için sürpriz olmadı. Olmadı çünkü 13 Mart'ta "Kılıçdaroğlu'nun önseçim korkusu"nu yazmış ve 7 Haziran'da Kılıçdaroğlu'nu bekleyen tehlikeye dikkat çekmiştik.
Kılıçdaroğlu elini çabuk tutarak gelecek tehlikeye karşı atağa geçti ve önseçime girdi. Deniz Baykal'ın Antalya'dan, Önder Sav'ın Ankara'dan, Mustafa Sarıgül'ün de İstanbul'dan önseçimle geldiği bir partide merkez yoklamasıyla genel başkanlık yapmak hiç kolay olmayacaktı.
CHP yönetimi birçok açıdan sıkışmış durumda. Bu korkuyu henüz atlatmış da değil. Kılıçdaroğlu İzmir'den önseçime girerek kendi pozisyonunu sağlama aldı ama birlikte çalıştığı MYK üyelerinin durumu için aynı şey söylenemez.
En azından siyasetin içinden gelen Gürsel Tekin, Tekin Bingöl, Sezgin Tanrıkulu, Haluk Koç, Sencer Ayata, Burhan Şenatalar gibi isimlerin kontenjandan aday gösterilmesi bir sorun olarak önünde duruyor.
Partiyi yönetecek ekibin önseçimle gelmemesi, gelenler karşısında siyaset yapmalarını zora sokacak. Akif Hamzaçebi, Engin Altay gibi grup başkanvekilleriyle akademisyenlerin hatta Mehmet Bekaroğlu gibi sonradan eklemlenen siyasetçilerin kontenjan adayı gösterilmesi bir nebze normal karşılanabilir ama diğerlerinin ki zor.
Aynı zorluğu son kurultayda genel başkan adayı olan Muharrem İnce de farklı biçimde yaşıyor. İnce'nin Yalova'daki etkinliği bilindiği için parti yönetimi önseçim değil merkez yoklaması kararı aldı. Bunun anlamı açık: İnce'nin önseçimle gelip iddiasını devam ettirmesinin önünü kesmek.
Tabii tüm bunlar CHP'de suların durulmayacağı anlamına geliyor. Önseçim sonuçları açıklandığında, HDP'nin baskısıyla bu daha da dalgalanacak ve ciddi oy kaymaları sürpriz olmayacak. Kuşkusuz CHP'de genel başkanın önseçime girdiği bir kararı almak önemli bir adım ama daha önemlisi Türkiye toplumuyla buluşacak yeni siyaset geliştirmek. Bu yapılmadığı sürece, önseçim de olsa sonuç değişmez.