Şu sıralarda Irak-Suriye eksenli ilginç bir sürece giriyoruz... DAEŞ'e (IŞİD) karşı Tikrit'te başlayan, bir süre sonra da Musul'da başlaması beklenen büyük bir operasyonun nereye evrileceği meçhul. Umarız DAEŞ'i tezgâhlayan "Üst akıl" bu kez, başka bir çatışmanın, Şii-Sünni çatışmasının fitilini ateşlemez.
İran'dan yapılan açıklamalar, İran'ın Irak Ordusu ve Şii milisler üzerindeki hâkimiyeti bölgeyi bekleyen yeni tehlikeye işaret ediyor. İlginçtir, Sünni yayılmacılığından sık sık söz edenler nedense İran'ın özel kuvvetleri aracılığıyla bölgede yaptıklarına seslerini bile çıkarmıyor.
Bu gelişme, bölgedeki Kürt coğrafyasını ve o coğrafyayı da içine alan Türk-Kürt ittifakını ve doğal olarak son aşamaya gelen "Çözüm Süreci"ni de yakından ilgilendiriyor. Tıpkı DAEŞ'in ortaya çıkışı gibi... DAEŞ'in bir proje olduğu başından belliydi. Güçlenmesine de bilinçli biçimde göz yumuldu.
Öncelikli hedef, bölgede İslam eksenli bir siyasetin önüne geçip, Türkiye ile ilişkisini kesmekti. Bunun için vahşi DAEŞ öne çıkartıldı, Suriye'deki Esed'in kanlı diktatörlüğü dünyaya "makul" seçenek olarak sunuldu. Ama sadece o kadar değil... Daha önce de yazdım; DAEŞ, Kürtler ve Sünni sosyolojiyle Türkiye'nin arasını açmak için de bir aparat olarak kullanıldı. Bu yüzden önce Erbil'e sonra da Kobani'ye saldırdı. Amaç bir taşla birkaç kuş vurmaktı. Ama ne yazık ki bu gerçeği öncelikle görmesi gereken Kürt siyasi hareketi görmedi, görmek istemedi. Sürece, fırsatçı biçimde yaklaştı.
Bakın şimdi CIA Başkanı John Brennan ne diyor? "Esed devrildiğinde yerine kimin geleceğinden Washington endişe ediyordu." İyi de DAEŞ nasıl ortaya çıktı? Musul'un işgali neden bu kadar kolay gerçekleşti ve güçlenmesine kimler göz yumdu?
Brennan ne cevap verir bilemem ama bir süre önce Kürt siyasi hareketine yakınlığıyla bilinen Özgür Gündem gazetesinde, Ortadoğu'yu, bölgedeki Radikal İslamcıları ve Kürt hareketlerini yakından izleyen İngiliz Prof. Dr. Gilbert Achcar'in cevabı o "endişe"nin bir kılıf olduğunu gösteriyor.
Achcar şöyle diyor: "Suriye rejiminin barbarlığı, kullandığı şiddet önemli bir öfkeye yol açtı ve bu şiddet Sünnilerin gözünde bir Alevi yöntemi olarak görüldü. ABD barbarlığını bir avantaj olarak kullandıkları gibi Baasçı barbarlığı da avantaj olarak kullandılar. Bu avantajlar sayesinde kendi barbarlıklarını yarattılar."
Bu söyleşiyi yayınlayan da, aylarca "DAEŞ'i Türkiye destekliyor" diyen, bunu öne sürerek 6-7 Ekim vandalizminin oluşmasına katkı sunan Özgür Gündem gazetesi... Hâlâ da internet sitesinde duruyor. Söyleşi yapıp okumuyorlar mı acaba?
Prof. Achcar, şu gerçeğin altını da çiziyor: "Suriye rejimi de gerçekte onlara (IŞİD'e) asla saldırmadı. Petrol havzalarını kontrol ettiler. Suriye rejimi isteseydi havadan bombalayabilirdi ama yapmadı. Çünkü Suriye rejimi IŞİD'in gelişmesinden memnundu. IŞİD'in gelişmesi batıdan, Şam'a muhalif kesimlere verilecek desteği engelleyecek bir şeydi."
Kimmiş IŞİD'in güçlenmesinden memnun olan? Aylarca Türkiye aleyhine, Paralelcisinden Kürt siyasetine, CHP'lisinden ulusalcısına, hatta ABD yayın organlarına kadar hepsinin yürüttükleri propagandanın nedeni bu gerçeği saklamak.
Hepsinin yalan olduğu şu cümlede saklı: "IŞİD'in gelişmesi batıdan, Şam'a muhalif kesimlere verilecek desteği engelleyecek bir şeydi."
Acaba CIA şefinin ve İngiliz profesörün söylediklerini okuyanlar düne bakıp hiç utanıyorlar mı?