Paris'te mizah dergisi Charlie Hebdo'ya kanlı saldırının 11 Eylül 2001 gibi bir milat olduğu çok açık. Bu saldırıyı yapanların kimliğinin Müslüman olması sonucu değiştirmiyor. Bu tür saldırıların asıl neye yol açtığı çok daha önemli...
Bu açıdan kanlı terör saldırısının Paris'i ve bir medya organını hedef seçmesi, sıradan bir seçim değil. New York saldırısı gibi bu da planlanmış bilinçli bir seçim.
Ayrıca birçok hedefi olan özel bir seçim... Bu eylemle, Fransa'nın Filistin ve Suriye'ye yönelik yeni politikalarına "dur" diyen, Avrupa'da yükselen İslamofobi'ye güç veren, İslam coğrafyasıyla batı arasındaki ilişkilerin derinleşmesini hedefleyen bir mesaj veriliyor.
Bu eylemi, Arap Baharı'yla başlayan, içinde Türkiye'nin de yer aldığı İslam coğrafyasındaki demokratik değişim sürecini durdurmak için, çok yönlü saldıran küresel kuşatmadan ayrı düşünmemek gerekiyor.
Eylem, yaratacağı sonuçlar itibariyle, Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgeyi IŞİD üzerinden dizayn etmeye çalışan "üst aklın" hedefiyle örtüşüyor.
Şu tesadüfe bakın: Türkiye ve Fransa, Esad diktatörünün gitmesini, Filistin devletinin tanınmasını istiyor. İki ülke de neredeyse aynı zamanda aynı kaynakla, El Kaide ile ilişkili terörün hedefi oluyor! Ve ne tesadüf ki DHKP-C'li denilen canlı bomba Rus uyruklu Dağıstan kökenli çıkıyor.
Bu işte bir gariplik yok mu? Başta Fransa olmak üzere AB ülkelerinin bu eylemlere vereceği tepki, dünyanın yakın geleceğinin de nasıl şekilleneceğini gösterecek. Dünya açısından zor ve kaotik bir döneme giriyoruz. İdeolojiler döneminin bittiği, etnik ve dini kimliklerin öne çıktığı ama henüz yeni bir dünya tasavvurunun ortaya konulmadığı bir geçiş sürecindeyiz.
Bu dönemi, neocon eksenli küresel güçler eski statükoyu sürdürerek, bazı bölgeleri kaosa sürükleyerek, hatta kısmi savaşlar çıkartarak sürdürmek istiyor. Özellikle İslam coğrafyasında her gün bombalar patlatan El Kaide'den IŞİD'e etkili terör örgütleri bu siyaset mühendisliğinin bir sonucu. Batı'da da bunun sosyolojik tabanı yabancı düşmanlığı ve İslamofobi ile besleniyor.
Tabii buna karşı, küresel dünyanın barışseverleri de boş durmuyor, hem Avrupa'da hem de dünyanın dört bir yanında seslerini yükseltiyor. Paris saldırısı öncesine bakın. Örneğin Almanya'da PEGIDA gibi yükselen ırkçı ve İslamofobik hareketlere karşı Alman toplumu çok anlamlı bir barış çıkışı yaptı. Köln'de binlerce insan meydanları doldurarak, Katolik Katedrali ışıklarını söndürerek "karanlık" gidişata izin vermeyeceklerini gösterdiler. Benzer bir şeyi camilerin tahrip edildiği İsveç'te de gördük.
Avrupa'dan yükselen yabancı düşmanlığı korkuturken, barış sesleri umut veriyor. Bu umuda, tüm dünyanın barışseverlerinin güç vermesi gerekiyor.