Paralel yapının asıl hedefinin "siyaseti" kuşatmak ve esir almak olduğunun çok sayıda örneği var. Bugün AK Parti'ye yöneldiği için muhalefet görmek istemiyor ama ilk hedef bugün susan o muhalefet partileriydi. Önce, eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal komplo kasetiyle devre dışı kaldı. Ardından 2011 seçimlerine giderken MHP yönetiminin etkili 12 ismi benzer bir yöntemle siyasetten uzaklaştırıldı.
Son dönemde dinleme skandalıyla ilgili bilgiler ortaya çıktıkça, "paralel yapı"nın nasıl bir yöntem izlediği netleşti. Meğer o dönemde MHP milletvekilleri aylarca izlenmiş, teknik takip yapılmış ve o kasetler öyle elde edilmiş.
Siyasete yönelen bu çirkin saldırının, 7 Şubat 2012'de MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın gözaltına alınarak dönemin Başbakanı Erdoğan'a uzanmasından veya 17-25 Aralık darbe girişiminden ne farkı var? Bu gerçeği, CHP ve MHP'nin görmemesi, sadece siyasi körlükle veya siyasi rakibin zaafını yakalamakla açıklanamaz. Başka bir kumpas var ki, bu iki partinin yönetimi de suskunlaştı.
Bu gerçeği en net biçimde "Ulusalcı" görüşleriyle bilinen ve çok eleştirilen Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, önceki gün bir televizyonda dile getirdi: "İlk baktığımızda biz AKP yargısı görüyorduk. Zaman içinde belli savcılar, belli polisler, değişik bir yapılanma var ve açığa çıkmaya başlamıştı. Tanık olduğum ve zihin açıklığıyla baktığım şeyler asla kabul edilebilir değildi. Söylemek istediğim şu: İşte bu büyük hata. Belli bir süre AKP'nin bir yanlışı var, bu yanlışı yapmayın. O partinin hatasından rakibimiz olsa da ders çıkartmamız mümkündür."
Ayman, sadece siyasetçilere değil, bir kısım aydınlara da ders olabilecek bir çıkış yapıyordu: "Kaset olayı da bir çeşit darbedir. Darbeler sadece askerlerle olmaz, bu şekilde de olabilir. Ahlaken bunun karşısında durmalıyız."
"Ulusalcı" bir CHP'li böylesine "ahlak dersi" vererek adeta kendilerine sosyal demokrat diyen CHP'lilere meydan okudu. Onların bu meydan okumaya cevabı ise bir zamanlar çok karşı çıktıkları "ihraç" silahını kullanmaktan başka bir şey olmadı. Siyaset adına hazin bir durum. Gerçek er veya geç ortaya çıkacak.
MHP'de de durum farklı değil. Milliyetçi MHP'nin sessizliği daha da vahim. Bir partiye bundan daha büyük darbe vurulabilir mi? Aralarında genel başkan yardımcılarının da bulunduğu 12 MHP'li kaset komplosuyla seçime çok az bir süre kala siyaset dışına itildi. MHP yönetimi önce "okyanus ötesi"ni işaret etmesine rağmen sonra derin bir sessizliğe gömüldü. Hatta MHP yönetimi o kadar sessizleşti ki, yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ittifaka bile razı oldu.
Bunlar bir yana, milliyetçi bir partinin MİT'e kurulan 7 Şubat tuzağını ve Suriye üzerinden ulusal güvenliğin hedef alınmasını görmemesi de manidar. Bunu sıradan bir ilişki olarak yorumlamak veya sadece AK Parti karşıtlığıyla açıklamak mümkün mü?
Bu yüzden merak ediyorum, son dönemde MHP yönetimlerinde cemaate yakın kaç isme yer verildi? Ve bir soru daha, geçen yıl mayısta adı Ergenekon davasını başlatanlar arasında geçtiği iddia edilen Yılmaz Tavukçuoğlu kimin referansıyla İstanbul MHP il yönetimine girdi?
Türkiye'nin normalleşmesi için önce siyasetin, vesayetçi ve kumpasçı yapılardan aranması gerekiyor.