Tunus'ta başlayan ve Ortadoğu'yla süren Arap Baharı'nın, bölgenin taşlarını yerinden oynattığı çok açık. Gelgitler yaşansa da bu değişim demokrasiyi hedefleyen bir değişimdi.
Bölge halkları değişim istiyordu ama yönetimler ve küresel güçler bunu istemedi.
Şimdilik darbeler ve iç kargaşayla bunu geciktirmek istiyorlar. Çünkü değişim bölgeyi yönetecek yeni güçlerin ortaya çıkmasını sağlayacak.
İşte bu noktada Türkiye, "Senin gücün ne?
Oralarda ne işin var?" diyenlerin aksine değişim isteyen güçlerin yanında yer aldı ve başına ne geldiyse de ondan sonra geldi.
Sadece terör örgütü IŞİD'in, 10 Haziran 2014'te Musul'u işgal etmesinden sonraki manzaraya bakın ve şu sorunun cevabını düşünün: Bu kısa süreçte, IŞİD'in çıkışı kime yaradı ve kime zarar verdi?
IŞİD ister sosyoloji üzerinde yükselsin, isterse bir proje olsun, bunun için Mahir Kaynak'ın deyimiyle sonuca bakmak gerekiyor.
Sonuç çok net: Şu anda, IŞİD'in bölgede terör estirmesinden en çok memnun olan isim hiç kuşkusuz 200 bin insanın katili olan Esad.
IŞİD'in varlığı Esad için bir güvence.
Aynı şey İran ve İsrail için de geçerli.
Arap diktatörlükleri ve darbeci Sisi de durumdan şikâyetçi değil. Başta ABD olmak üzeri diğer küresel güçler de enerji koridorundaki bu güvensiz ortamdan memnunlar.
ABD'nin bölgeye "kurtarıcı" olarak geri dönmesi de bunu gösteriyor. Önce Erbil'e yönelen sonra da Kobani'ye saldıran IŞİD'i bombalayarak, Kürtlerden alkış alması boşuna değil.
Şimdi gelelim zarar görenler listesine...
Listenin başında bölge halkları ve Türkiye var. Öldürülenler ve göç etmek zorunda kalanlar kim? Kürtler, Türkmenler, Ezidiler ve Araplar.
Türkiye ise o saldırılara maruz kalanların sığındığı bir ülke. Bu açıdan büyük bir sorumluluk altına, hatta riske girdiği gibi Erbil ve Kobani üzerinden Kürtlerle de karşı karşıya getirildi. Şu hale bakın, iki yıldır ölümlerin olmadığı "Çözüm süreci" bile riske girdi, ülke yakılıp yıkıldı ve 40 insanını kaybetti.
Bundan daha büyük zarar olabilir mi?
Buna rağmen hâlâ hem içeride hem de dışarıda IŞİD'i destekleyen ülke denilerek Türkiye'ye yönelik inanılmaz bir algı operasyonu yürütülüyor.
AK Parti iktidarının bütün bu olup bitenleri halka anlatmakta geç kaldığı çok açık. Belki anlatsaydı da bunlar olacaktı ama bu kadar derin yara açılmayacaktı.
Aslında bu son olaylar bile Gezi'yle başlayıp 17-25 Aralık ve TIR operasyonlarıyla devam eden kuşatmanın bir uzantısı... Hepsinin ortak hedefi, siyaseten baş edemedikleri AK Parti iktidarını devirmek.
Gezi'de öfkeli laik ve Aleviler, 17-25 Aralık'ta devlet içinde "güç savaşı" veren dindar "paralel yapı" harekete geçirildi. Ama olmadı. Siyasi irade, halkın desteği ve Kürtlerin katılmamasıyla bu girişimler boşa çıkartıldı. Şimdi Kobani üzerinden Kürtler denendi. Bu da atlatılacak ama anlaşılan tuzaklar bitmeyecek.
Mağduriyet, öfke ve nefret üzerinden harekete geçirilecek bir toplumsal kesim kalmadı ama hazırlıklı olmakta yarar var.
Hepsinde denedikleri ve krize sokmak istedikleri ekonomiye dikkat!