Sabah muhabiri Ahmet Külsoy'un O Gece Biz de Evsizdik haberi güzel bir gazetecilik örneğiydi. Okurlara ve alıntı yapan kimi sitelere 'Türkiye'de hâlâ gazeteciler var' dedirtti.
Külsoy yoğun kar yağışının olduğu 9 ve 10 Ocak günlerinde sokaktaydı. Evsizlerin neler yaşadığını deneyimledi.
Kendisiyle birlikte giden fotoğrafçı arkadaşlarımız önce sadece fotoğraf çekip gözlem yaptılar. Hiçbir müdahale olmayınca İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Beyaz Masa'yı aradılar. Bu sırada muhabirimiz Taksim meydanındaki tarihi tramvay durağına uzanıp bekledi.
Habere göre ilk gün üç buçuk saat boyunca kendisini kurtarmaya gelen olmadı. İkinci gün belediye ekipleri çağrıyı aldıktan 20 dakika sonra geldiler ve Külsoy'u Zeytinburnu Spor Salonu'na götürdüler. Kalacak yer ve yemek verdiler.
Muhabirimiz evsizlik izlenimlerini haber yaparak aktardı. Ben de okurların tebrik ve teşekkürlerini kendisine ilettim.
Beyaz Masa'dan gelen bir açıklama da kurtarılan kişinin fotoğraflarının çekilmesi ile alakalı. Bu uygulamanın hesap verilebilirlik bağlamında yapıldığını, koordinasyon ve kayıt amacıyla diğer birimlerle paylaşıldığını, üçüncü kişilere gönderilmesinin ve başka bir amaç için kullanılmasının söz konusu olmadığını belirtiyorlar.
Muhabirimiz zaten haberinde bunu bir tespit olarak paylaşmış, yorum yapmamış.
Sonuç olarak: Cevap hakkına saygı ilkesi gereği bu açıklamaları gecikmeden yayımlamak istedim. Fakat müddei iddiasını ispatla yükümlüdür.
Bu çerçevede yukarıda gündeme getirdiğim iki konuyla ilgili araştırmayı birlikte sürdüreceğimizi, karanlıkta kalan noktaları aydınlatacağımızı, kayıtları inceleyerek bir iletişim ve koordinasyon sorunu ya da ihmal varsa ortaya çıkarıp okurlarımızı bilgilendireceğimizi umuyorum.
***
Yeme, içme, yazma işleri
Kimler yemek yazarı ya da restoran eleştirmeni olabilir? Bu işi yapan gazetecilerin uyması gereken ahlaki kurallar nelerdir?
Birinci sorunun yanıtı gazete yöneticilerinde... Eminim; bazı standartlara ve kriterlere sahiptirler.
İkinci sorunun yanıtı ise şöyle: Her türlü çıkar çatışmasından; tarafsızlığa halel getirebilecek, saygınlığı zedeleyebilecek her türlü durumdan ve ortamdan uzak durmak.
Fazla soyut geldiyse açıklayayım:
Restoran sahibi, ortağı ya da işletmecisi olan kişilerin aynı zamanda mekân eleştirmeni ya da yeme-içme yazarı olması ahlaki değildir.
Aktif şekilde şeflik yapmaya devam eden kişiler restoran eleştirmeni yapılmamalıdır.
Bir mekânın ya da yeme-içme sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin açık ya da gizli PR faaliyetlerini yürüten kişilere bu konularda yazı yazdırılmamalıdır.
Yok efendim, bu kişiler de objektif davranabilirmiş, duygularını işe karıştırmamayı başarabilirmiş gibi savunmaları bir kalemde geçelim. Profesyonellik bu değildir.
Gazetecinin öncelikli ve kimi durumlarda tek işi gazeteciliktir, öyle olmalıdır.
Olayın uzmanlık boyutunu bir kenara bıraksak bile... Bütün gazetelerdeki yeme- içme- mekân yazarlarının alanlarındaki en uzman isimler olduğunu varsaysak bile...
Restoran eleştirmenleri kesinlikle bedavacılık, avantacılık gibi yöntemlere tevessül etmemelidir. Yedikleri bütün yemeklerin parasını kendileri ya da kurumları ödemelidir.
Bu değerli meslektaşlarımız mekân sahiplerinden kesinlikle hediye kabul etmemeli, reklam amaçlı davetlere katılmamalı, konumlarını kullanarak organizasyon, rezervasyon vs. gibi konularda kesinlikle ayrıcalık elde etmemelidir.
Restoran eleştirmenleri haksız rekabete yol açmamaya özen göstermelidir. Piyasadaki bütün mekân ve işletmelere eşit mesafede durmalı, araştırmasını iyi yapmalı, karşılaştırırken adil olmalıdır.
Mekân yazarları, mekân sahipleri ile ahbap- çavuş ilişkileri kurmamalı, hatır gönül yazıları yazmamalıdır. Eş- dost restoranlarını parlatıp, tanımadıkları, bilmedikleri mekânları görmezden gelmemelidir.
Liste uzayıp gidebilir. Fakat sanırım ana fikri anladınız: Reklam ve eleştiri aynı şey değildir. Eleştiri her şeyden önce bir ahlak meselesidir.