Safsata kabaca 'kusurlu akıl yürütme' demektir.
Daha doğrusu insanın, ki bu insan bir politikacı, yazar, aktivist, her konudan anlayan bir uzman ya da gazeteci olabilir, muhakeme yeteneğini yanlış kullanması, elindeki verileri yanlış yorumlaması, sebep-sonuç ilişkilerini anlayamaması ya da çarpıtması gibi durumlarda ortaya attığı 'sahte argümana' ya da 'hatalı yargıya' safsata denir.
Önyargılar, duygusallık, acelecilik, özensizlik, yersiz göndermeler, abartılı genellemeler, dile hâkim olmamak, konuya vakıf olmamak, bağnazlık gibi faktörler safsata üretiminin başlıca sebepleridir.
Safsata kimi zaman epey ikna edici görünebilir. Kendisine taraftar toplayabilir. Gazetelerde, televizyonlarda günlerce tartışılabilir.
Toplumu derinden etkileyebilir, çatlamalara bölünmelere yol açabilir.
Fakat nihayetinde niteliği değişmez; safsata safsatadır.
Henüz ilk saatler... Teröristin kim olduğu, saldırıyı nasıl gerçekleştirdiği, bağlantılarının neler olduğu netleşmemiş.
Bu mantık yoksunu kişiler üzülmeyi, yas tutmayı, insanların acılarına saygı duymayı, teröre karşı birlik olmayı filan unutmuş, acıları siyasi ranta tahvil etmenin yollarını arıyorlar.
Ve sonuçta başarıyorlar...
Saçma sapan bir 'yaşam tarzı' tartışması başlatıyorlar.
Teröristin öfkeli bir yalnız kurt değil de profesyonel bir katil olduğu, Türk vatandaşı dahi olmadığı ortaya çıktığı halde günlerdir kamuoyunu bu safsata ile oyalıyorlar.
Bütün önermeleri yanlış çıktığı, bütün argümanları çürüdüğü halde yaylım ateşine devam ediyorlar.
Terörün silahla yapamadığını ağızlarıyla ve parmaklarıyla yapmaya çalışıyorlar. Pek tabii, bu amaçlarına ulaşmak için de medyayı kullanıyorlar. Medyamız, safsatanın en büyük yardımcısı, bu tuzağa kolaylıkla düşüyor.
Dikkatli olmakta, bu ateşe odun taşımamakta yarar var.
***
Meslek kuruluşlarına çağrı
Memleketimizde bu kadar meslek kuruluşu, derneği, cemiyeti, sendikası, konseyi vs. var. Her konuda çıkıp bildiri yayınlıyorlar.
En tabii haklarıdır, elbette yayınlasınlar.
İfade alıyorlar, kınıyorlar, lanetliyorlar. Bunda da sorun yok; ne yapıyorlarsa yapmaya, en azından denemeye devam etsinler.
Yayın kısıtlaması ya da yasağı kararlarını da, genellikle haklı olarak, eleştiriyorlar. Buyursunlar eleştirsinler.
Fakat arada bir de olsa iğneyi kendilerine batırmayı ihmal etmesinler.
Ülkemiz maalesef on yıllara yayılan bir terör saldırısı altında...
Buna rağmen terör haberleri konusunda uzmanlaşamadığımız, ahlaki bakımdan uluslararası standartların altında kaldığımız ortada.
Resmi makamların terör haberleri konusundaki yaklaşımını beğenmiyorsunuz, amenna. Etik ilkelerin belirlenmesi ve denetimi gazetecilerin uhdesinde olmalı, eyvallah.
Peki sizler terör haberlerinin nasıl verilmesi gerektiğini tartışmak, bu konuda etik ilkeler ortaya koymak için ne bekliyorsunuz?
İnisiyatif almanız, geniş kapsamlı bir tartışma başlatmanız, en azından üyeleriniz arasında anlayış birliği sağlamaya yönelik adımlar atmanız için medya terörünün daha ne kadar canavarlaşmasını bekliyorsunuz?
Yoksa bu kargaşadan ve tahribattan memnun musunuz?
***
Algı inşası
"Gece kulübüne saldıran terörist Noel Baba kıyafeti giyiyormuş." Saldırının üzerinden bir saat bile geçmemişken ortaya atılan iddialardan biri bu.
Pek çok kanalda ve internet sitesinde yayınlandı. Yalan olduğu ortaya çıktı.
'Mekân sahibi ABD büyükelçiliğinin kendilerine saldırı ile alakalı istihbarat verdiğini' söylemiş. Hürriyet gazetesinin internet sitesinde yayımlanan bu iddia da bizzat mekânın sahibi tarafından yalanlandı.
Sorun şu ki böyle durumlarda gerçek ayakkabılarını giyene kadar yalan dünyayı dolaşıyor.
Bu tür yalan haberler yanlış algılar inşa etmeye ve dikkatleri başka yönlere çekmeye hizmet ediyor.