Rekabetin "her zaman" iyi bir şey olduğunu kim söyledi? Hele ki Türkiye'deki bir ihracatçıysanız; ürettiğiniz her ne ise "bizzat en yakın yerli rakibinizin yıkıcı rekabeti yüzünden" yurtdışındaki müşterinizin sizi soyup soğana çevirmesine da tanık olmuşsunuz demektir.
Yıkıcı rekabet, aynı müşteriye gidip, haklı hiçbir gerekçe olmadan, sırf o müşteriyi kazanabilmek adına yapılan "kaybedici" bir oyundur. Tekstilde bunun acısını çok çektik.
90'lı yıllarda tekstildeki modernizasyon yatırımlarımız sayesinde oluşturduğumuz kalite ve kapasite, aynı yatırımı "kafamızda" yapamadığımız için canımızı çok yaktı. Tekstilcilerimizden biri, ürettiği kaliteli tişörtüne, Avrupa veya Amerika'dan bir müşteri buluyor. Numuneler beğeniliyor, anlaşma oldu olacak...
Diyelim ki 1'inci Türk, tanesini 2 $'dan ürettiği tişörtü, hem de çok iyi bir kâr marjıyla 2.5 $'dan satmak üzere... Tekstilcimizin rakibi, 2'nci Türk, büyük ihtimalle aynı kentteki komşu fabrikanın patronu, aynı alıcıya gidiyor. Ve 2.5 $'lık tişört için 2 $ öneriyor.
Alıcı bakıyor "kalite aynı", ürün "eşdeğer niteliğe" sahip. Adam salak değil, iki Türk patronun birbirini "yıkıcı rekabet" kafasızlığı yüzünden alaşağı etmesini fırsata dönüştürüyor ve tanesi 2.5 $'lık anlaşmayı, 2'nci Türk ile tanesi 2 $'dan yeniliyor. Bunu haber alan 1'inci Türk, bu defa aynı adama aynı malı, 2 $'ın altında öneriyor.
Malını satıyor ama kârını sıfırlayarak... Hatta "dostlar ihracatta görsün" kısır bakışıyla, çoğu kez "zarara" uğrayarak... Daha düne kadar yurtdışından gelen bir satınalmacı, kapı kapı hepimizi dolaşıp "birimizden aldığı fiyatı diğerimize gösterip, onunkini de bizimkine gösterip" fiyat kırdırıyordu. Laleli'nin Yeşildirek'i Afrika pazarında yıkıcı rekabet yüzünden vurması, akılsızlık değil mi?
Firmasının, ülkesinin ihracatının cirosuyla övünen kafaların bilmesi gereken şu: Yıkıcı rekabet, Türkiye'yi yağmalatmaktır. Kısa vadede kazanıyor olabilirsiniz ama orta vadede siz de yok olursunuz.