Bugün pek çok işletme; pause tuşuna basmış gibi, seçim sonrasını bekliyor. Kritik olanlar dâhil pek çok karar, erteleniyor. Hele ki büyümeye dair planlar, tamamen rafa kalkmış durumda… Bir de belirsizliği bahane edip yükümlülüklerinden kaçma modası başladı. Misal imkânı varken borcunu ödemeyip geciktirme kurnazlığı…
Dâhiliğin tanımlarından biri de insanın "dehşetli zamanlardan anlam çıkarma" yeteneği ise, artık "bir şeyleri değiştirmeden her şeyin değişeceğini umma" enayiliğinden vazgeçmenin zamanı gelmedi mi dersiniz?
Seçimin sonucunda şayet beklenen "siyasi istikrar" ise bundan emin olana kadar işleri askıya almanın alternatif maliyeti de hesaplanmalı…
Eylemsizlik; gerekçesi ne olursa olsun, hızla dönüşen dünyada en yüksek maliyet olabilir.
Ataleti tembelliği kendisi dışındaki sebeplere adresleyenlerin kaçırdığı şudur; şart gerçekleştiğinde, işini hızlandıramayabilirsin. Çünkü yeni seçim sonrası koalisyon veya tek parti iktidarı oluştuğunda çözülecek olan hükümet sorunudur, senin şirketin veya değer üretmeyen süreçlerinin sorunu olduğu gibi bekliyor olacak.
Kamuda bürokrasinin işleri aksatması hatta askıya almasını, kabul etmemekle birlikte, anlarım. Fakat özel sektörün yönetim kurullarında oluşan "bekle- gör" psikolojisi, kolaya kaçmak değil mi? Şu anda akıllı şirketler, seçim sonrası siyasi istikrara dair alternatif senaryolarını yapmış ve her birinin hayata geçirecek yol haritalarını tamamlamış durumda.
Fakat kahır çoğunluktaki işletmelerin neredeyse her alanda "pause" tuşuna basmasını anlamak mümkün değil. İnsan kaynakları iş ilanlarına çıkmıyor, açılan pozisyonlar dahi kapanıyor, sipariş iptalleri çoğaldı ve işin vahimi; şirketler kirpi sendromu içine girdi, alımlarını azalttı. Herkes böyle davranınca şirketin ürünleri de bir başkasının alımı olduğundan ekonominin çarkı yavaşlıyor.
Oysa dünya, "karmaşada yol alma" kavramını hayata geçirdi bile. Bekleyerek başa çıkacağımızı sanmak, gaflet limanına demir atmaktır.