Haziran verileriyle memur ve emekliye %4.76 zam geliyor. Bunun 3 puanı toplu sözleşme ve hükümet kararından, 1.76'sı ise enflasyon farkı olarak verilecek.
Sabit gelirliyi enflasyona ezdirmemek için düşünülen bu "telafi zammı", ne yazık ki bordrolarla sınırlı kalmıyor, herkesin ve her kesimin "talebi" haline gelebiliyor.
Sorun şudur: Enflasyon külfetini herkes "sırtından atma" gayreti içine girerse ne olur? Söyleyelim, Kayıp Yıllar 90'lardaki gibi önce iki haneli yüksek, daha sonra 3 haneli hiper enflasyonun psikolojik iklimi yerleşir.
Geçmişi hatırlayın, katsayıya gelen zammın temel bahanesi "enflasyon" idi. Toplu sözleşmeler zaten sendikaların tek maddelik taleplerine indirgenmişti: "Enflasyon artı şu kadar..."
Taban fiyat mı arttı? Ne gam, tarım girdisini elinde tutan bütün sektörler, taban fiyatındaki farkı, (genelde) ziyadesiyle fiyatlarına bindirirdi. Petrol faturası mı arttı? Önemli değil, nakliyecisinden taksicisine, kimya sektöründen petrolün damlasını kullanana dek herkes, tarifelerini değiştirirdi.
Üstelik bütün bunları enflasyondan korunmak adına yaptığımızdan, kısır döngü tamamlanır, artan hayat pahalılığını karşılamak için zam talepleri yükselir, çiftçi taban fiyatıyla, memur katsayı, işçi toplu sözleşme ile "telafi" yolları arardı.
Bu kısır döngü bir kez ivmelenmeye görsün... Önce küçük adımlar ile başlayan yolda kendinizi aniden hiper enflasyonda buluverirsiniz. Hiper enflasyon ne mi yapar? Bir ulusa, hezimetle neticelenmiş meydan savaşından beter yıkım getirir.
Üstelik sabit gelirliler, enflasyonun dilsiz kurbanlarıdır ve enflasyon külfetinin eninde sonunda gelip vuracağı kıyı, kendileridir. Enflasyonun "telafi edilemeyen" yıkımı da zaten bu kıyıdan başlıyor...