Her şeyden önce Yunanistan'da olup bitenlerin bizim için de hoş olmayacağını söyleyelim. Komşusunda yangın varken hiç kimse güvende olamaz. Avrupa Birliği'nin kararsızlığı, Yunanistan'ın acı ilaca hazır olmayışı, bir ülkenin iflasını gündeme taşıyor.
Ancak burada sorun bir ülkenin şirketler gibi iflas edemeyeceğidir. Tüm varlığını haraç mezat satıp, ortaklara yasanın öngördüğü kadar sorumluluk yükleyip, çalışanları kapıya koyup, ceketini alıp gidemezsin... Sonuçta bir vatan ve vatandaşların söz konusudur.
Ülkeler iflas etmez. Zira edemez... Fakat sonuçları "iflasla biten" yıkımdan da beter olabilir. Öncelikle ülkenin varlık ve gelirleri, borçlarını karşılamaya yetmez. Ardından moratoryum ilan edilir. Haraç mezat satacak bir şeyi kalmamıştır ve borç verecek ülke de bulamaz.
Ülkedeki yatırımlar kaçar, zenginler varlıklarını yurtdışına taşır, tasarruflar başka ülkelere gider... Bir bakıma fiili ve hukuki varlıkları "korunarak" iflas etmiş sayılırlar.
Yüzde 80 ucuzlayacak olan emlak, arazi, şirket ve Yunan markaları, girişimcilerimiz için "altın fırsat" halini alabilir. Zaten Avrupa'nın baskın ülkeleri, kendi bankalarını Yunanistan bahanesiyle kurtarırken, iflasa sürükledikleri ülkeyi talan için bekliyor. 3 yıl önce Yunanlılar bize gelmiş ve "Almanlar alana kadar siz alın" diye adalarda ortaklık önermişti.
Türkiye için fatura Komşu'nun çöküşüyle doğan hasardan bize yansıyacak bedeldir. Bu, kuşkusuz istenmeyen bir şeydir. Ancak Komşu'nun zihin yapısı hâlâ "neden bir bedel ödeyeyim ki?" direnişini aşamadı.
Çipras henüz bu çöküşten çıkmak için "Libor +özgürlük", "Libor +Adalar" tarifesinden çare arayışına girmiş değil. Ülke iflas edemez ama pekâlâ çökebilir! Yineliyorum; ekonomik çöküş belki de yeniden dirilişin yolu olabilir.