5.5 yıldır ortalama yılda %5.5 büyüyen ekonomi, 2014'te %2.9'da kaldı. Küresel krizin çerçevelediği dünyada, üstelik ateş çemberinin ortasında, kur, kuraklık ve yığınca operasyona rağmen iyi bir rakam...
Peki, bu bize yeter mi? Asla... Zira Türkiye'nin büyümeye dair hedefi var ve 2023'te 2 trilyon $ milli gelirden söz ediyoruz.
Dün açıklanan verilerden yola çıkarsak 2014 itibarıyla 800 milyar $ olan milli gelirin 9 yıl sonra 2023'te 2 trilyon $ olabilmesi için her yıl ortalama %10.7 büyümek gerekiyor.
Biliyoruz ki %2.9 rakamı 10.7'den küçük. Hem de oldukça küçük... Peki, ortalamada böylesine hızlı büyüme mümkün mü? Çin'in yakın geçmişinde %11'lik rakamlar var. Endonezya'nın büyüme iştahı da hayli yüksek.
Bizde sorun, ekonomide 12 yıldır yaşanan vites değişimine karşı içten ve dıştan gelen dirençtir... Siz Cumhuriyet'in 100'üncü yılında ilk 10 ülkeden biri olmak isteyeceksiniz ve rekabette ayağına bastığınız ülkeler, buna kayıtsız kalacak? Mümkün değil tabii...
Ben küresel rekabette bizimle mücadele eden ve Türkiye'yi "ne olduracak ne öldürecek" noktada tutmak isteyenleri anlıyorum. Dizimiz üzerine çömeltip ayağa kalkmamıza karşı olabilirler.
Ancak bu yapının yerli işbirlikçilerini anlamak mümkün değil. Okyanus ötesinden gelen ve içerideki yandaşları üzerinden yürüyen operasyonlara bakınca "bu kadar büyüdüğümüze" şükrediyorum.
Geçen hafta notçulardan biri gayet net ifade etti bu durumu: "Eğer seçimde hızlı büyümeci kadroları işbaşına getirirseniz riskiniz artar." Bir diğeri "başkanlık sistemi gelirse..." tehdidindeydi. Sonuçta it ürür kervan yürür de bize gereken, içeriden dışarıdan büyümeye çekilen el frenini boşaltmak ve gerekli hıza ulaşmaktır.
Hükümetin 24 atılım paketi ve 1200 eylem planıyla başlattığı yapısal dönüşüm, seçim sonrası şekillenecek güçlü başkanlık sistemiyle bütünleştiğinde, büyümeye fren, hatta takoz olanların hükmü kalmayacak. Yeter ki bu büyümemizi çalmak isteyen gelecek hırsızlarına fırsat vermeyelim.