Üç tarafı denizlerle çevrili bu coğrafyada, kişi başına balık tüketiminin az oluşundan yakınır dururuz. Aynı zamanda dört tarafı da sorunlarla çevrili ülkemizde denizlerimizdeki zenginliklerimizi yeterince araştırdığımız söylenemez.
Turkuaz adlı sismik araştırma gemimizin gelecek hafta denize indirilecek olması, son derece önemli bir gelişmedir. Ancak daha da önemlisi, denizlerimizde sadece balık değil, her türlü zenginliğin yoğun ve bilimsel yöntemlerle araştırılması gereğidir...
Eski zihin yapımız "sorunu, kendi sorumluluk alanının dışına ötelemek" idi. Misal biri trafikten yakınmaya görsün; "efendim zamanında demiryolu yapılsaydı..." türü bahaneler üretmeye pek meraklı idik. Oysa gördük ki "zamanında..." diye bir zaman yokmuş ve yapınca, hızlı tren de oluyormuş, modern ray da döşeniyormuş.
Petrol zengini ülke olmadığımız aşikâr... Bu da eskimeye yüz tutmuş ezberlerimizden biri... Turkuaz türü girişimlerin geliştirilmesi ve sadece petrol, gaz değil, deprem dahil her alanda bilimsel gayretlerin artmasıyla bu tablo değişebilir.
Bana göre Türkiye, tarım gibi temel alanlarda olduğu gibi denizlerde de potansiyellerini yeterince kullanamadı. Sözün özü: Deniz kartımız henüz elimizde; bu kozu hayata geçirecek güce de erişmiş durumdayız.
İstanbul gibi deniz-nehir formunda Boğaz'ı ve Haliç'i olan dünya metropolünde ulaşımda denizi kullanmada hâlâ gidilecek yol var ise Türkiye'yi çevreleyen denizlere dair yüzlerce dev proje geliştirmek mümkün...
MTA'nın Turkuaz'ı, TPAO'nun ve üniversitelerimizin irili ufaklı araştırma ve sondaj gemileri... Bana göre başarı, bu kapasitemizin kritik kütleye ulaşmasıyla gelecek. Bu yüzden yalnızca MTA ve bakanlıklar gibi kamu kaynakları yetmez, özel sektörün de girişim alanı olarak denizlerimizi dikkatine alması şart.