Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu, 20. yüzyıl boyunca arka arkaya açılan savaşlarla Anadolu'ya sıkıştırılan Türk milleti ve Türk devletinin ebedi var oluşunun cümle âleme ilanı idi. Cumhuriyet, 1920'lerin dünyasında, Türklerin yok edilmesi projesine verilen milli bir cevaptı.
15 Temmuz ise 2016 şartlarında devleti ele geçirme ve ülkeyi işgal girişimine karşı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının millet olarak ayağa kalktığı geceydi. 15 Temmuz, devletin parçalanması planlarına 21. yüzyıl denkleminde de Türk milletinin asla geçit vermeyeceğinin canla, kanla tesciliydi.
***
Türkiye, son yurdumuz. Başı sıkışan her mazlumun sığınacağı tek liman da burası. Türkiye Cumhuriyeti'nden başka devletimiz olmadığı gibi, Türkiye dışında gidecek bir yerimiz de olmayacak. Kaderimiz, bu coğrafyaya kökten bağlı ve öyle kalacak. İşte bu yüzden, Türk devletini, Türk milletinin birliğini hedef alan her gelişme, sahnelenen her oyun bizi yakından ilgilendirmeye devam edecek. Gayet iyi biliyoruz ki dışarısı ne derse desin, hangi kurguyu yaparsa yapsın, mühim olan içerideki bütünlüktür. İçimizden vurulmadıkça yani içeriden operasyon yemedikçe dış merkezli hiçbir reçete bize işlemez.
***
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi ile uğraşmak yerine, Cumhuriyet'in 100. yılına ve yüzlerce yıl sonrasına odaklanmak en doğrusu. Cumhuriyetle meselesi olanlardan değiliz. Cumhura karşı konuşlandırılan bürokratik devlet ise dün olduğu gibi yarın da meselemiz olacak.
Türkiye Cumhuriyeti, yapılan onca reforma rağmen tam olarak millet öncelikli devlet kimliğine bürünemedi. Milletten yetki alınarak ne zaman devletin sorunlu alanlarına girilse, o zaman milletin adamlarına darbe vurulmak istendi. Dikkat etmemiz gereken konu da burası. Değerlendirmelerimiz kişi bazlı olmaktan ziyade kişilerin temsil ettikleri değerler, hedefleri ve neticeleri ile ilgili. Bugün, dünü yargılarken yarın, önyargılara kurban edilemeyecek tarih yazmaktır esas olan.
***
Ankara'nın, milletin egemenliğinin kayıtsız ve şartsız hâkim olduğu başkente dönüşmesi için daha kat edilmesi gereken çok yol var. Kuşkusuz Ankara, tek başına bir sistemin adı veya karşılığı olarak görülmemeli. Ankara'ya etki eden İstanbul dinamiklerini, yurtdışı faktörleri, asker ve sivil görünümlü kimi aktörleri de birlikte düşünmek gerekli.
Ankara, devletin yönetim merkezi olarak değişik güç mücadelelerine sahne oldu. Bugün de durum farklı değil. Bu aşamada önemli olan, "
Öteki beriki ne yaptı?" değil, "
Biz ne yapacağız?" sorusuna verilecek yanıttır. Analizi özelleştirip,
AK Parti'ye uyarlayacak olursak...
AK Parti'nin kendi içindeki değişimi yönetmesi, kenara köşeye itilmişlik hissi duyan düzgün isimleri yeniden kazanma çabası, tabanın heyecanını artırması her şeyin ötesinde önemli. Ankara'daki yeni arayışları, AK Parti bünyesini zorlayan bağışıklık problemlerini, bürokraside gözlenen eksen kaymasını bilahare yazacağımı belirterek son bir noktaya değineyim.
Tek tek siyasi isimleri, onların etrafında dönen spekülasyonları öncelemek yerine sistem tıkanıklıklarını ve çözüm önerilerini ciddiye alırız. 15 Temmuz gecesinden bildiğimiz asil tavırları sergileyenlerin, ülkenin bekası için kararlılık gösterenlerin, milletin refahı için çaba sarf edenlerin yeri müstesnadır. Dedikodu ile kaybedecek vakit de yoktur.
Cumhuriyetimizin 94'üncü yılı kutlu olsun.