Ankara hakikaten tarihi günlerden geçiyor. Büyük değişim ve dönüşümlere hazırlıklı olmak gerekiyor. Süreç yönetimi sanıldığından da fazla önem kazanıyor. Neden?
1- 'Devlet yeniden inşa ediliyor. Gelecek yüzyılı biz belirleyebiliriz' diyen farklı grupların hareketliliği gözleniyor.
2- FETÖ temizliği sonrası emniyet, istihbarat, yargı başta olmak üzere stratejik kurumlarda yeni ve ilginç ekip oluşumları seziliyor.
3- 2019'u hedef alan, merkezine AK Parti'nin iç dengelerini oturtan faaliyet ve istişarelerin ipuçları alınıyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın bir an önce AK Parti'nin başına geçmesi, konjonktürü şu veya bu şekilde lehine çevirmeye çalışan siyasi ve bürokratik fırsatçılara geçit verilmemesi bakımından çok önemli. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin başlangıcında, askeri tabirle yığınakta yapılacak hata hem ek maliyetlere yol açabilir hem de bu kadar emek ve çabaya rağmen Türkiye'yi başa döndürme tehlikesi yaratabilir.
***
İşte bu nedenle, Cumhurbaşkanı'nın '
Hükümeti, Parti Yönetimi'ni ve Meclis Grubu'nu' aynı anda yapılandırması sadece bugünü değil geleceği de etkileyecek. Kabul edelim ki olağanüstü kongreler AK Parti'nin kimyasını değiştirdi. Yüksek liderliğin etkisi azaldıkça, orkestrada ses kayması, müstakil parça icraları görüldü. Özellikle eski Başbakan
Davutoğlu'nun parti tasavvuru ve kadrolaşma biçimi teşkilatlara varıncaya dek derin izler bıraktı. Başbakan
Yıldırım ise toparlayıcı çizgi izlemeye, dedikodulara kulak tıkamaya, Cumhurbaşkanı ile aracısız iletişim kurarak hükümeti ve partiyi yönetmeye çalıştı. Ama bu çabalar da bir yere kadar etkili olabildi.
16 Nisan Referandumu gösterdi ki AK Parti teşkilatlarında yeni bir heyecana ve yenilikçi çalışma stiline ihtiyaç var. Bir kez daha teyit edildi ki liderin hedeflerine gönülden inanmayan kadroların, candan değil yandan çalışmaları ile AK Parti ancak bir noktaya kadar gidebiliyor. Toplumun değişik kesimlerine ulaşamıyor. Taban kayması riskine karşı politikalar üretemiyor. Yani... AK Parti'nin, siyasi demokratikleşme sahasındaki eşsiz başarısına, toplumsal demokratikleşme eksenini de eklemesi gerekiyor.
***
AK Parti'nin, 2003-2016 arasındaki siyasi performansı, ekonomik performansıyla at başı gitti. Kritik anlarda denklemi değiştiren ana faktör Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, halktaki mutlak karşılığı oldu. Hukuki, askeri darbe girişimleri, küresel operasyonlar bu sayede atlatılabildi. Bugün Erdoğan, Türkiye'nin lokomotif gücü olmayı sürdürüyor. Ancak, çekmek zorunda kaldığı vagonlar ve yükleri artıyor. Erdoğan, "
yük olmaya değil, yük almaya gelen" yol arkadaşlıklarına ihtiyaç duyuyor.
***
Ve ekonomi... En hassas başlık burası. Tek tek bakıldığında yapılan bir dizi doğru iş söz konusu. İç ve dış zorluklara rağmen sürdürülen büyüme var mesela. Doğu ve güneydoğuyu cazibe merkezi yapmaktan teknoloji bölgelerini teşvike kadar pek çok tedbir de yürürlükte. Vergi ve sigorta kolaylıkları, faizsiz kredi destekleri, kredi garantileri. Mega yatırımlar, stratejik enerji vizyonu, çağdaş finansman modelleri. Hepsine "
Evet." Lakin gelinen noktada "
eğitimi yani beşeri sermayeyi önceleyen, istihdam piyasasını esneten, kamu harcamalarını rasyonel dengeye oturtan, tasarruf eğilimini artıran" kararlara bir başka anlatımla "
yeni ve bütüncül ekonomi öyküsüne" ihtiyaç var. 2019'a kadar "
siyasi, ekonomik, hukuki ve dış politik" reformlar aynı anda ve eşdeğer
hızda devam edebilirse, 16 Nisan'ın açtığı
kapı, bir daha kapanmamak üzere Türkiye'yi
yeni ufuklara taşıyacaktır.