Türkiye ekonomisine, "yerleşik çapalar" üzerinden bakanlar bugünlerde hayli şaşkınlar. Düne kadar IMF programları onlar için güvenli limandı. IMF ile yola devam edilmeyince önce bocaladılar, sonra IMF'ci bakanlara dört elle sarıldılar. Hazine bakanlarını ve Merkez Bankası'nı, Hükümet'e karşı, kendi müttefikleri gibi konuşlandırdılar. Ve kaybettiler. Ne IMF ne de IMF sözcüsü siyasiler kaldı ortalıkta...
Şimdi, "AB'deki tutarsızlıkların sert bir dille sorgulanmasını" anlayamıyorlar. Daha doğrusu 15 Temmuz'u, ilerleyen günlerde Türkiye'de olup bitenleri tam ve doğru okuyamıyorlar. 15 Temmuz'u, "Bir gecede yaşandı, bitti" diye görüyorlar. "Biz, eskisi gibi kaldığımız yerden işimize bakalım" diyorlar. Bu ezberleri ile yine yanılıyorlar!
***
Malum çevreler Ankara'yı çoğu kez, "
kişilere endeksli" değerlendirmeye çalışıyorlar. Ankara'da karşılığı olan kişilerin, mutlak anlamda millette de karşılığı olduğu gerçeğini bir türlü içlerine sindiremiyorlar.
Halihazırda, Türkiye- AB ilişkilerinin seyrini merak edenler, samimi endişe duyanlar, artık "
stratejik bakmak" zorundalar. Zira konu, Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ın, Brüksel'i, Strazburg'u sarsıcı konuşmalarıyla sınırlı değil. Cumhurbaşkanı, milletten yansıyan dip dalgayı kamuoyu gündemine taşıyor. Ankara'nın, AB standartları ile sorunu yok. Ankara, AB yöneticilerini, samimiyetsiz tutumunu, sürüncemede bırakılan tam üyelik sürecindeki ikiyüzlülüğü sorguluyor. Bu tutarsızlık serisi Ankara'nın AB'ye yakınsama çabasını erozyona uğrattığı gibi AB'nin Türkiye'de eleştirdiği problemlerin çözümüne katkısını da güçleştiriyor. Örneğin AB, sözüm ona hassas olduğu "
Yargı ve Temel Haklar", "
Adalet, Özgürlük, Güvenlik" fasıllarını hâlâ açmıyor. "
Belgelerin hazırlığı tamamlanmak üzere" diye geçiştiriyor. Sığınmacılar için daha doğrusu sığınmacıları Avrupa kapılarından uzak tutmak için vaat ettiği mali yardımlarda bile sözünü tutmuyor, ağır davranıyor.
***
Neticede...
AB ile yol haritasının güncelleneceği günlere doğru yaklaşıyoruz. Bunu, AB ekseninden kopmak biçiminde algılamamak lazım. Türklerin bin yıllık yürüyüşü hep batıya doğru oldu. Ama Batı ile aynı seviyede konuşan, Batı bloğu dışında Doğu ile de çoklu diplomasi geliştiren bir Türkiye'nin büyük arayışıdır söz konusu olan. Üstelik bu arayış, doğrudan milletin ezici çoğunluğunun talebidir. Türkiye, "
müzakere ediliyor gibi yapılan", "
her fırsatta ayar verilen bir ülke" olmadığını çok açık bir dille ifade etmektedir. Türkiye'nin frekansı ile oynamak, sinyallerini karıştırmak artık AB'nin de meselesidir. Ankara'da dengeleri bozmayı amaçlayan her hamle, Avrupa'nın pek çok ülkesinin kimyasını bozabilecektir.
Türkiye'yi analiz edenlerin tekrar tekrar 15 Temmuz toplumsal dinamiklerini, 15 Temmuz'un dış ayaklarına ilişkin bu milletteki genel kabulü ve milletin büyük ideallerini düşünmesinde fayda var.