Efendim neymiş? "Türkiye son 3 yılda ihtiyatlı ekonomi politikaları uygulamış, bu yüzden duvara toslamaktan kurtulmuş!" Eee... Şimdi? "Ne pahasına olursun olsun büyüme odaklı politikalar uyguluyor ve risk alıyormuş!" Son günlerde, bilhassa İstanbul'dan ve finansal analistlerden bu yönde değerlendirmeler duyuyoruz.
Bu fikir sahipleri, piyasalarda stresten ve kaygıdan da bahsederek, karamsar tablo da çiziyorlar! Yani... Bildik kalıplarla düşünmeye, ezberlerini bozmadan konuşmaya, olup bitenlere toptancı bakış açısı ile yaklaşmaya devam ediyorlar.
İlk anda, haklılık payı varmış gibi görünen beyan ve yorumların, büyük ölçüde Ankara'yı anlamamaktan veya inatlaşmadan kaynaklandığı anlaşılıyor.
Hani, birileri el altından diyor ya...
"Faizde piyasanın kolu bükülüyor!" diye... Esasen, bu iddianın sahipleri Ankara'nın bileğini bükmeye uğraşıyor.
***
Meselenin özü şöyle:
Türkiye, yakın zamana kadar ihtiyatlı değil, "
aşırı ihtiyatlı ekonomi politikalarına" yönelerek, gerçek potansiyelini baskıladı.
Bugün yapılmak istenenler ise "
İhtiyatı elden bırakmadan, küresel dengeleri gözeterek, yapısal reform ajandasından kopmadan, büyüme odaklı politikaları"
sahaya yansıtmaktan ibaret. Evet;
bu kadar çok unsuru aynı anda hedefleyerek
ekonomide mesafe almak kolay olmayacak.
Lakin şartlar Türkiye'yi hakikaten zorluyor.
***
Birbirine zıt, birbirinin alternatifi politikalardan söz etmiyoruz aslında. Temel politika dokümanlarındaki ön kabulü korumakla birlikte, politika araçlarının ağırlık merkezinin yeniden inşasından söz ediyoruz.
Halihazırda ekonomiye, sadece kitabi modellerle bakanlar, eksik analiz yapıyor olabilirler.
Ne demek istiyoruz?
Görünen şu ki... Ekonomiyi, bölgesel stratejik dengeler ve yeni dünya düzeni tasarımı içinde görmek ve güncel fırsat pencereleri açmak kaçınılmaz.
Bir başka ifade ile ekonomi politik Türkiye'yi, kendi imkân ve kabiliyetleri ile içeride "
hava yastıkları oluşturmaya" zorluyor.
Ankara, güvenlik doktrinini çok net esaslara bağladığı, bölgesindeki gelişmelerle yakından ilgilendiği, enerji denklemine kayıtsız kalmadığı için küresel anlamda "
yalnız bırakılmakta!" Kendi göbeğini kendisinin kesmesi gerekmekte. Tabii bu aşamada malum çevrelerin eli armut toplamamakta... Kredi notu üzerinden kurulmakta olan baskı, ABD seçimlerinin olası sonuçları, sıcak para üzerinden verilen mesajlar, para oyuncularının içerideki etkili müttefiklerinin kampanyaları...
Hepsi, bir bütünün parçaları... Türkiye, iddiasından vazgeçse veya kendisine sunulana razı olsa, içeride etnik ve mezhebi ayrışmaya kadar varacak siyasal gevşeme gösterse bu yaşadıklarımızın büyük çoğunluğu günlük hayatımızda hissedilmeyecek bile.
Ama Türkiye, bağımsız ve milli politikada direttikçe, dışsal ve içsel basınç kısa vadede azalmayacak. Allah'tan bu milletin direnci de bağışıklığı da yüksek. İş o ki... Memleket adına kaygılandığını savunan diğerleri de hiç olmazsa ekonomi cephesinde sağlam durabilseler!