Ezber bozan 1 Kasım seçimlerinin ardından bazı çevrelerde "hiçbir şey olmamış gibi davranma" eğilimi gelişmeye başladı. Tabii böyle bir hayat yok. Bu, ekonomi yönetimi ve alınacak kararların önceliği açısından da geçerli. Eskisi gibi sadece faiz kararlarına göre ekonomiyi okumak söz konusu değil artık. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, ekonomiyi rakamlardan ibaret görmeyen, günlük hayata dokunan ve güven esaslı yaklaşımını piyasaların içselleştirmesi gerekecek. Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, AK Parti mirasını "insani kalkınma ve üretimde yapısal dönüşümle" geliştirmeyi amaçlayan ancak (Ankara Milletvekili) Ali Babacan'ın tarzı ile şekillenen ekonomi dili ise yeni dönemde tartıya çıkacak. Sanırım bu noktada Merkez Bankası Başkanlığı temel belirleyici olacak. Maliye politikalarında, sosyal reçetelerde, kalkınma araçlarında genel bir mutabakat olduğu için mesele "para politikasında" düğümlenecek. AK Parti'nin seçim beyannamesinde, enflasyon hedeflemesi ile fiyat ve finansal istikrarla çelişmemek kaydıyla "büyüme ve istihdamı desteklemeyi vaat eden" Merkez Bankası duruşu korunuyor. Hükümet programına da yansıması beklenen bu vurgular, uygulama aşamasında "büyümeyi ve istihdamı mutlaka gözeten" bir anlayışa, hatta görünür gelecekte yasal altyapıya da kavuşabilir. Lakin bu noktada ciddi bilek bükme yarışı yaşanacağına kuşku yok. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın görev süresi 19 Nisan 2016'da sona eriyor. Babacan, Başçı'yı uzun zaman önce Başbakan Davutoğlu'na akredite etti. Buna rağmen yılbaşından itibaren Merkez Bankası için alternatif isim arayışına girilmesi sürpriz sayılmamalı. Sadece bu arayış bile yerleşik piyasa aktörleri bakımından "tepkisellik gerekçesine" dönüşecektir. Veya "Başçı ile devam" dense dahi bu kez "Bakalım ne kadar bağımsız duracak?" diye sürekli test yapılacaktır.
İşte bu nedenle... 2016'yı, seçim sürecinde ertelenmiş sorunların çözümü, seçim sözlerinin belirlenmiş bir takvim içinde yerine getirilmesi ve eski ekonomi yaklaşımında köklü değişim yönetimi olarak görmekte fayda var.