Meclis Başkanlığı seçimleri vesilesiyle kulislerin nabzını tutma ve birbirinden ilginç fikirleri dinleme fırsatı buldum. Özet izlenim aktarmam gerekirse...
AK Parti, 7 Haziran'ın bilançosunu çıkarmış durumda. Güncel anketlerin yanı sıra, il bazındaki teşkilat yoklamalarının, eski-yeni vekillere ait değerlendirmelerin ve kanaat önderlerinden alınan görüşlerin derlendiği anlatılıyor. Netice... Seçim tekrarlansa AK Parti yüzde 45'in biraz üstünde görünüyor. Lakin HDP hâlâ denklemde belirleyici konumunu şimdilik koruyor.
Seçmenlerin genelinde koalisyon kurulmasını isteyenlerle, seçimin tekrarını bekleyenlerin oranı neredeyse başa baş çıkıyor. AK Parti seçmeninde erken seçim arzusu yüzde 65'i buluyor.
CHP'nin, "emekliye ikramiye" vaadi ile umduğu oyu alamadığı ama ilk kez popülist söylemleri ile cami cemaatine bile eriştiği anlatılıyor. "CHP vaatleri ile oylarını artıramadı ama AK Parti'ye oy kaybettirdi" kanaati paylaşılıyor.
Nüfusuna göre en fazla emekli barındıran Balıkesir veya sayısal olarak en fazla emeklinin yaşadığı İzmir'de CHP oylarında kıpırdama olmadığı savunuluyor.
HDP'nin büyük ve kozmopolit Meclis grubunu idare etmekte zorlanacağı, devlet nezdinde muhatap alınmadıkça yön tayininde tıkanıklık yaşayacağı, gerçek potansiyelini test etmesi için birden fazla seçim yaşaması gerekeceği yorumu yapılıyor.
Silahla siyasetin bağının kesilmesi adına, önümüzdeki günlerde "operasyonel kararlar" alınabileceği ifade ediliyor. Örneğin, Diyarbakır ve çevresinde neredeyse her hanede birkaç Kalaşnikof ve ciddi miktarda mühimmat depolandığı, bölgenin silahtan arındırılması için "ikna edici" veya "cebri" önlemlere başvurulabileceği söyleniyor.
Koalisyon senaryosunu önemseyenler MHP lideri Devlet Bahçeli'nin "siyasi" misyonu ile "devlet" misyonu arasındaki hassas dengeye işaret ediyor. Bahçeli'nin "Siyasi istikrarsızlığa izin vermeyiz", "Ülkeyi namerde muhtaç etmeyiz" sözleri, olası hükümet modeli için sarı ışık olarak tanımlanıyor.
MHP'nin üç ön şartı artık büyük bariyer gibi okunmuyor. Çözüm Süreci'nde yeni bir soluklanmaya ve yöntem güncellemesine ihtiyaç olduğu, AK Parti tabanının da bu sinyali verdiği aktarılıyor. Belki de adına "Demokratik Sağlamlaştırma" denilebilecek bir paketle mesele ele alınabilir. 17-25 Aralık'ın siyasi, ahlaki ve kamu vicdanı yönüyle hükmünün zaten kurulduğu vurgulanıyor. Cumhurbaşkanı'nın "anayasal sınırlarda" çok geniş yetkilere sahip olduğuna dikkat çekiliyor. Böylece, "anayasa, seçim, siyasi partiler yasası, siyasi etik vb gündemli proje hükümeti" kurulabileceği konuşuluyor.
AK Parti'nin, koalisyon müzakereleri ile Meclis Başkanlığı seçimini ayrıştırma stratejisinin başarılı olduğu görülüyor. AK Parti'nin, CHP ile kuracağı koalisyona, sol tabandaki desteğin yüzde 30 civarında olduğu, piyasaların da büyük kredi açtığı, MHP'li koalisyon tercihinin yüzde 60'a yakın taraftar bulduğu ama piyasalar tarafından sürekli baskı altında tutulacağı ifade ediliyor.
Sonuç olarak... Seçimin toplumsal ve siyasal stres boşalması sağladığı, siyaset kurumunun koalisyonla-seçim sarkacı arasında gidip geldiği, uzun ömürlü hükümet hedefinin bulunmadığı, hangi tarihte yapılacak olursa olsun ilk seçimin "tek başına iktidar" ile "koalisyon" talebine dönük referanduma dönüşeceği anlaşılıyor.