Türkiye, teorik çalışmanın bol ama "iş yapmanın çok zor olduğu" bir ülke. İddia ederim ki bu memlekette el atılacak herhangi bir konuda daha önce tartışma geçmemiş veya çalıştay düzenlenmemiş olsun! Tabii mühim olan, "konuşma değil, işi yapabilme kabiliyeti!" İş deyince, biraz daha somutlaştırayım ve "yatırım" diye sınırlandırayım.
Yatırımın planlanması, programa alınması, ödenek bulunması, ihale şartnamesinin hazırlanması, çevresel risklerin hesaplanması, ihaleye çıkılması, sözleşme imzalanması, yer teslimi yapılması, imalata başlanması, her bir aşamada farklı iddia, ispiyon veya isnatla uğraşılması, hukuki ihtilafların giderilmesi, alandaki beklenmedik durumlara çare üretilmesi... Ama mese- le bununla da bitmiyor, işin "güvenlik!" yönü yeri geliyor her şeyin önüne geçebiliyor.
***
İşte size en canlı örnek, "
Hakkâri Yüksekova Havalimanı."
Hakkâri'yi dünyaya bağlayacak, çehresini değiştirecek bu projenin öyküsü, Türkiye'nin "
terör tarihi" kadar dikkate değer. Namlunun ucunda demokrasinin güçlüğüdür sözünü ettiğim!
Faiz ve kur üzerinden yorum yapanların onda dokuzunun gitmediği veya umursamadığı bir coğrafyadan bahsediyorum. Bir puan faiz için kırk dereden su getirip sağa sola akıl veren finans cambazlarının, kredi açmaya değer bulmadığı, gayrimenkulünü ipoteğe kabul etmekten kaçındığı bir yörenin kaderinin dönüm noktasından naklediyorum.
***
Detaylarını, gazetemizin haber sayfalarında okuyacaksınız. Bugün açılışı yapılacak Yüksekova Havalimanı ile ilgili Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ın, ulaştırma ve haberleşme sektörünün efsane ismi
Binali Yıldırım'ın anlatacağı kim bilir ne olaylar var? Binali bey, temeli atarken vatandaşın terör tehdidi ile gelemediğini daha dün gibi hatırlıyor. Ulaştırma eski Bakanı ve AK Parti Antalya Milletvekili adayı
Lütfi Elvan'ın anlattığı örnek de çarpıcı.
Bir gün, HDP Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan, yanında yine HDP'li belediye başkanları ile Ulaştırma Bakanlığı'na gelir. O sırada görevde bulunan Elvan'dan, Şırnak'taki yol yapımı için destek ister. Belediye başkanları da ihtiyaçlarını sıralar. Elvan, "
Tamam. Devlet tüm imkânları ile seferber olur. Ancak, bölgede iş yapan hiçbir müteahhit tehdit edilmeyecek, iş makineleri yakılmayacak" der. Kaplan'ın cevabı kısa ama çarpıcıdır: "
Bu işe ben karışamam!"
***
Kimseyi yargılamak veya peşin hüküm kurmak değil amacım. Ancak... Doğu'da "
tehdit, şantaj" Batı'da "
demokrasi, barış" söylemi üzerine kurulu HDP siyasetinin "
iki yüzlülüğünü" görmek durumundayız. Çözüm Süreci'ni destekleyen bizler, "
Silah ebediyen ortadan kalksın, özgür siyaset yapılsın. Talepler siyaset yoluyla ifade edilsin. Toplumdan destek bulduğu ölçüde meşruiyet kazansın" dedikçe, HDP kurumsal kimliğinden, "
Silah bir yanda dursun ve tatmin olmamış Kürt milliyetçiliğine umut olmayı sürdürsün, diğer kitlelerin tepkiselliği, marjinal fikir ve grupların katkısı bize yeter" zihniyeti yansıyor!
Evet, dağdakileri ovaya indirecek işlemler tamamlanamadı ama kimse silah bırakmaya da yanaşmadı. Türkiye, silaha rağmen yatırım yapılan ülke olmaktan kurtulmadıkça, gerçekten normalleşemeyecek.
HDP barajı aşar mı? İşte vatandaş bu ikileme bakıp son sözü söyleyecek!