Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Büyüme-sandık denkleminde "güncel oyun!"

Türkiye tecrübesi gösteriyor ki, siyasal ve sosyal faktörlerin yanı sıra "seçmen midesi ile düşünür!" Yani, güncel tartışma konuları ne olursa olsun, hayatını idame ettirmeye daha fazla odaklı. 2004'ten bu yana yapılan seçimler, ekonomik büyüme ve güven ortamı ile sandık sonuçları arasındaki bağlantıyı teyit ediyor.
28 Mart 2004 yerel seçimlerinde, AK Parti yüzde 41.6 oy aldığında yıllık büyüme yüzde 5.9 idi. 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde AK Parti 46.6'ya ulaştığında büyüme de yüzde 6.0'ya çıkmıştı. Küresel krizin yansımalarının hissedildiği 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde AK Parti'nin oyu yüzde 38.8'de kalırken, ekonomi yüzde 4.5 küçülmüştü. AK Parti oylarının yüzde 49.9'la zirveye çıktığı 12 Haziran 2011 seçimlerinde ekonomi yüzde 8.9 büyüme başarısı göstermişti. 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde, AK Parti yüzde 45.4 oy oranı alırken, büyüme tahmini yüzde 3.3 olarak öngörüldü.
Bu demektir ki, "Ekonomide şok ve/ veya kriz algısı oluşmadıkça, pasta büyüdükçe seçmen oy davranışında belirgin değişiklik göstermiyor." Ama... Ekonomide sinyaller belirsizleştikçe, psikolojik ve sosyolojik unsurlar da fazlaca devreye giriyor. Bugün de kur ve faiz üzerinden aynı oyun oynanıyor!
Merkez Bankası'nın bağımsızlığına indirgenerek yapılan tartışma dalgasına kapılmadan devam edecek olursak, Türkiye'nin büyüme ortalaması bir sıkışıklığa işaret ediyor. 2002-2006 arasında ortalama yüzde 7.2 olan büyüme, küresel zorluk ve yapısal sorunların yanı sıra Merkez Bankası'nın aşırı ihtiyatlı faiz politikası nedeni ile 2007-2013 arasında yüzde 3.5'e gerilemiş durumda. Eksikliklere ve gecikmelere rağmen kimse çıkıp, "2007-2013 döneminde hükümet yanlış yaptı" diyemez. Zira Hazine Müsteşarlığı internet sitesindeki Mart 2015 tarihli "Ekonomi Sunumu" da gösteriyor ki, borç stokunun ve bütçe açığının milli gelire oranı azalıyor. Vergi gelirlerinin giderek azalan kısmı borç finansmanında kullanılıyor. Nedense, ekonominin sağlam olduğu bu yönler yerine, algı yönetimi içinde hep olası riskler üzerinden fiyatlama yapılıyor ve faiz dayatması bitmek bilmiyor!
Diyoruz ki... Merkez Bankası politika araçlarının kullanımında bağımsız olsun. Lakin faizi oluşturan unsurlar yeniden ele alınsın. Örneğin, 2004-2014 arasında enflasyonu etkileyen ana kalemler "enerji ve tütün mamulleri" iken, Ocak 2015 itibariyle "gıda maddeleri ve hizmetler sektörü" enflasyon üzerinde etkili. Bu detaylara girmeden, kuraklığı veya enerji fiyatlarındaki oynaklığı yüksek faizle çözmek mümkün değil. Böyle olunca, faiz yukarıda seyrediyor, belli çevrelerce pompalanan kaygılar faiz maliyetine ekleniyor. Ekonomide problemli hücrelere müdahale edilmesi gerekirken yüksek faizle adeta kemoterapi yapılıyor ve sağlıklı hücreler de baskılanıyor. Ekonomi gerekenden fazla frenleniyor, "yüksek faiz ve durgunluk sarmalına" itiliyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA