Bugün 28 Şubat...Başarılı olmuş son askeri darbenin yıldönümü. Önümüzdeki sene bu alçak askeri darbenin 20. yılını idrak edeceğiz. 28 Şubat darbesinin bugüne kadar en az konuşulan yönü finansal ve ekonomik boyutu oldu. O dönemden ekonomi adına akılda kalan konular, genellikle -halk dilindeki tanımıyla- hortumlanan bankalardır. Oysa 28 Şubat 1997'den 21 Şubat 2001'e kadar geçen ve sürecin bütün yıkıcılığı ile devam ettiği 4 senelik zaman dilimi, Türkiye'nin bugün bile bedelini ödemeye devam ettiği tam bir ekonomik ve finansal yıkım dönemidir. Eğitim-Bir-Sen'in bu konuda birkaç sene önce yazdığı rapor bu bağlamda çok aydınlatıcıydı. Ekonomik ve finansal boyutunu ele almadan 28 Şubat darbesini anlamak mümkün değildir...
***
1994-2003 arasında toplam 25 özel banka Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na (TMSF) devredildi. Bunların 20'si, 1997'den 2001 krizine kadar devam eden süreçte fona geçti. Yani 28 Şubat sürecinde el konulan bankaların devlete getirdiği yük 17.3 milyar doları buldu. Bankaların zararının kapatılması için, faiz yüküyle beraber bu rakamın iki katına çıktığını da unutmamak lazım. Bunlara bir de malum süreçte 21,9 milyar dolar görev zararı veren üç kamu bankası eklendiğinde, 28 Şubat darbesinin bankacılık sektörü açısından devlete maliyetinin 50 milyar doları aştığı ortaya çıkıyor.
***
2001 krizi sebebiyle oluşan yükü temizlemek için hazırlanan özel tertip hazine kâğıtları Ziraat, Halk, Emlak Bankası, Merkez Bankası ve TMSF'ye verildi. Hazinenin nakit ihtiyacını karşılamak adına yapılan bu işlem için devlet en son 2010'da 14 milyar 738 milyon liralık ödeme yaptı ve borçlar bitti.
Böylelikle devlet, enflasyon ile güncellenmiş rakamlara göre, 2001 krizinin oluşturduğu kara deliği kapatmak için toplam 251 milyar 563 milyon TL ödedi. Başka bir ifade ile aslında 2001 krizi, 2010'da bitmiş oldu...
***
Bugün 2001 krizi denilince hâlâ hafızalardaki tazeliğini koruyan iki sembol olaydan bahsedebiliriz. Birincisi esnaf Ahmet Çakmak'ın Başbakanlık merkez binası önünde Başbakan Bülent Ecevit'e yazar kasa fırlatması, ikincisiyse zaten kötü giden ekonomiye son darbe denebilecek, 19 Şubat 2001'deki Millî Güvenlik Kurulu toplantısı...
***
Hatırlanacağı üzere bu toplantıda, zamanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer önündeki anayasa kitapçığını Başbakan Ecevit'e fırlatmış, bunun üzerine toplantı yarım kalmıştı. Çıkışta Anasol-M koalisyonunun üç lideri Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli'nin, bu olayın bir devlet krizi olduğunu açıklamaları zaten istim üstündeki piyasaları altüst etmeye yetmişti. Krizin derinleştiği 21 Şubat'ta borsa yüzde 15 gibi tarihî bir düşüş yaşarken aynı tarihte gecelik faiz yüzde 7 bin 500'e fırladı. Koalisyon hükümetinin enflasyonu düşürmek için uyguladığı 'kur çıpası' sisteminden dalgalı kur rejimine geçilmesiyle de dolar 690 bin liradan 900 bin liraya yükseldi. Bu süreçte ülkedeki yabancı sermaye tamamen kaçtı. Dahası Türkiye yurttaşlarının da çok önemli bir kısmı panikle paralarını yurtdışına çıkardılar. Piyasada para aşırı azalınca binlerce işyeri kapandı ve milyonlarca kişi işsiz kaldı.Yarın devam edeceğim...