Başbakan Davutoğlu'nun Alevi meselesini çözmek konusunda iyi niyetli ve kararlı olduğuna eminim. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da Yeni Türkiye yolunda Alevi meselesinin çözülmesini çok önemsediğini biliyorum. Öte yandan Ali Bayramoğlu ve Gülay Göktürk'ün dün köşelerinde yazdıkları haklı eleştirilerine tamamen katılıyorum. Alevi meselesinde söylemin ötesine geçen devrimsel adımlar atılmalıdır artık. CHP, MHP ve HDP'nin de atılacak adımlar noktasında muhalefeti olmayacaktır. Defalarca ifade ettiğim gibi Alevi meselesi Yeni Türkiye'nin önündeki en önemli bariyerdir.
***
Öte yandan Yeni Türkiye'nin bu meseleyi çözmesinde önünde sadece siyasi değil toplumsal engeller de var. Alevi-Sünni meselesinin toplumsal boyutu da vardır. Hükümetin bu toplumsal engellere rağmen bu cesur tavrı ortaya koyması başlı başına heyecan vericidir. Hem Erdoğan'ın hem de Davutoğlu'nun ağzından daha önce hiçbir muhafazakâr politikacının ağzından duymadığımız cesarette sözler duyduk. Erdoğan ve Davutoğlu temel tabanları olan Sünni dindar kesimin Alevilere karşı önyargılarını kırmak için de ciddi mücadele veriyorlar. Bu bağlam da çok önemlidir ve gözden kaçırılmamalıdır. Kürt meselesinde nasıl ki toplumun ortalama zihniyetinin önünde adımlar atıldıysa Aleviler konusunda da hükümet o yönde davranma yolundadır.
***
Diğer yandan şunu da kabul etmeliyiz ki Alevilerle Sünnilerin canciğer kuzu sarması olduğu gibi Türkiye'de yaygın ama palavra bir söylem vardır. Bu söyleme göre, milletimiz barış ve kardeşlik duyguları içinde yüzyıllardır yaşayan bir toplumdur. Fakat ülkemizi bölmek isteyen dış mihraklar aramıza sürekli nifak sokmaktadır. Başka bir ülkeye nifak sokmak isteyen mihraklar hep var olacaktır. Düzgün bir devlet, nifak sokulabilecek toplumsal zemini kurutabilen bir devlettir. Ortada zemin yoksa hiç kimse hiçbir şeyi de kışkırtamaz.
***
Bu toplum kışkırtılmaya hazır birçok zeminiyle birlikte bir saatli bomba gibi yaşadı 90 sene. Bu toplumun kendi devleti bizzat taraf tutan ve toplumsal kesimleri birbirine kışkırtan bir devletti. Toplum olarak ise her şeyden evvel hepimiz kendimizi kandırıyoruz. Hangi siyasi görüşten olursak olalım önce bu realiteyi kabul etmek durumundayız.
***
Sadece Kızılbaşlık (Anadolu Aleviliği) bağlamında değil, Nusayrilik (Arap Aleviliği) ve Caferilik gibi gayri-Sünni diğer dinsel gruplara karşı da Türk devlet geleneğinin ve toplumun bir kısmının bir önyargısı olduğunu önce dürüstçe kabul edelim. Türkiye'nin güney bölgelerinde Nusayri yurttaşlarla Sünni çoğunluk arasında sevgi dolu bir kardeşlik ortamının olduğunu söylemek mümkün değil. Nusayriler çok küçük bir nüfus teşkil ettiği için siyasi sistem bakımından ihmal edilebilir durumdalar. O sebeple yaşadıkları ayrımcılıklar gündeme gelmiyor. Fellah sözcüğü o bölgelerde aşağılama ve dışlama içeren bir ifade. Adana ve benzeri güney şehirlerinde Nusayri gettolarının varlığını herkes bilir. Bu süreçte Nusayrilerde de içe kapanarak kendini koruma dürtüsü oluşmuştur. Sünniler de o mahallelere girerken amiyane tabirle biraz tırsar. Yarın devam edeceğiz.