Başbakanlık Başdanışmanı Etyen Mahçupyan, iki gün önce köşesinde paralel yapıya yönelik bazı gerçekleri ifşa etmişti. Mahçupyan yazısında, 8 Ocak 2014'te Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın 3 ayda bir düzenlediği değerlendirme toplantısından söz etmişti. Mahçupyan, aynı toplantıda Zaman gazetesi yazarları Ali Bulaç, Mümtaz'er Türköne ve Şahin Alpay ile Ergun Özbudun, Fatih Üniversitesi Rektörü Şerif Ali Tekalan ve gazetenin eski yöneticisi Alaattin Kaya'nın olduğunu da belirtmişti.
***
Mahçupyan 17 Aralık sonrasında yaşananların konuşulduğu toplantıda, cemaat mensuplarından birinin bir gazeteciye, "
Bizde değişen bir şey yok. Bir ay içinde netice alırız" dediğini belirtiyor. Bu resmen paralel suç örgütünün itirafı gibi bir olgu. Mahçupyan iki gün önce kaleme aldığı yazısında, bahsi geçen diyalogla ilgili; "
Konuşma sessiz bir ana rastladığı için herkesin duymuş olması beklenir. Cevaptan sonra bir an sessizlik olması da bu cevabın ne anlama geldiğinin hazirun tarafından gayet iyi anlaşıldığının göstergesi olmalı" yorumunda bulunuyor. Elbette ismi geçen dernek de Mahçupyan'ın anlattığı gerçekleri inkâr ediyor. Paralel yalanların sınırı olmadığını son 1 yılda Türkiye gördü. Fakat Türkiye toplumu Mahçupyan'ın hayatı boyu yalan söylememiş, her koşulda dürüstlükten taviz vermemiş bir entelektüel olduğunu iyi biliyor. Hüseyin Gülerce de anlattığı somut olaylarla Mahçupyan'ı destekliyor. Gülerce ve Mahçupyan'ın tanıklıkları Türkiye için çok önemlidir. Aralık-Ocak 2014 itibariyle Pensilvanya ve paralel yapı Erdoğan'ı devirip içeri tıktıracaklarına emindi.
***
Aslında Mahçupyan cemaat bu rezil darbe sürecine girmesin diye çok çabaladı. Elinden geldiğince cemaatin bu gayrimeşru yola girmemesi için gayret gösterdi. Mahçupyan ve cemaat ilişkisi için o süreçte ben de aynen şöyle yazmıştım:
Bir insanın ya da bir grubun başına gelebilecek en kötü şeylerden biri gerçeklerden kopma halidir. Kendinizi mehdi zannedersiniz ve herkesin buna inanmasını istersiniz. İnsanlar böyle kişilerden korktuğu için yüzlerine gülerler ve durumu çaktırmazlar ama aslında herkes bu kişinin deli olduğunu düşünür. Zor olan böyle bir zihinsel durumdaki dostuna gerçeği güzelce söyleyebilmektir. O dostun normale dönmesinin yolu doğru teşhisin dürüstçe söylenmesinden geçer. Mutlu olsun diye dostunu kandırmak aslında ihanetin bir çeşididir. Doğru teşhis zaten doğru tedaviyi de yanında getirecektir.
***
İşte Mahçupyan Cemaat'e hep gerçekleri söyleyen böyle dost bir adamdı. Cemaatin ortak aklı Mahçupyan'ın sesini dinleseydi şu an bu sefil hale düşmezlerdi. Hayattan kopmuş ve hurafelerle kafayı üşütmüş imamlarını dinlediler ve 40 yıllık bir birikimi heba ettiler. Cemaatin en temel ihtiyacı mevcut durumun doğru teşhis ve tahlil edilmesiydi. Oysa cemaat profesyonelleri imamlarının gördükleri rüyalara inandı.
***
Sonunda gerçekleri duymaya dayanamadılar ve teşhisleri her zaman doğru çıkmış bir adam olan Mahçupyan'ı da kaybettiler. Mahçupyan kadar değerli bir aydın olan Gülay Göktürk'e de benzer davranma ihtimalleri kuvvetli. Hüseyin Gülerce'yi çoktan harcadılar. O da kovulmadan kendi ayrıldı ve cemaat defterini tamamen kapadı. Daha evvel yazmıştım. Şimdi yine yazıyorum. İşte Mahçupyan'ın son 8 ay içinde yazdıklarından örnekler. Hepsi doğru çıktı bu teşhislerin. Hurafeler değil hakikatler hükmünü icra eder. İmamları değil Mahçupyan'ı dinleyecektiniz... Allah taksiratınızı affetsin.