Madem ki dünya karamsar ve kötümser, tarihi geriye bakışla yorumluyor ve elitler şikâyet ediyor o zaman bugünün dünyasındaki siyasal muhalefet nereye oturuyor?
Bize bu soruyu özellikle Fransa'da Macron'un başkan seçilmesi sorduruyor.
Nasıl sordurmaz?
Banker, milyoner, siyasal hiçbir geçmişi yok, sadece bir yıl önce Maliye Bakanı olmuş, sosyalistlikle uzaktan yakından yolu kesişmemiş ama La Republique en Marche (Cumhuriyet Yürüyor / Yürüyen Cumhuriyet) diye bir hareket kurmuş, geniş ölçüde de insan kıtlığında ve Le Pen korkusuyla başkan seçilmiş.
Bu tabloya bakınca insanların bugün muhalefeti somut bir siyaset olarak gördüğünü söylemek çok zor. Hatta insanlar seçim kazanan/kazanacak bir adayı siyasetçi olarak da görmüyor. Çünkü bugünkü siyaset insanların neyi istediği üstünden değil neyi istemediği üstünden yapılıyor. Siyasal muhalefetin artık anlamı bu.
***
Ben bu muhalefeti
nesnesiz (objesiz) siyasal muhalefet/siyaset olarak adlandırıyorum.
Bu 'siyasetsiz siyaset',
ideolojileri daha baştan kapının önüne koyuyor.
Neyi istemediğinde birleşsin insanlar denince
olabilecek en büyük payda yaratılabiliyor.
Halbuki ben ve karşımdaki
neyi istediğimiz üstünde tartışacak ve siyaset yapacaksak bu ikimizin
de
ayrı ayrı birer siyaset/çi çıkarması
anlamına gelir ki, işte o
ideolojik ayrımdır.
İdeoloji bir defa
boşlandıktan sonra artık
parti siyaseti de
parti tabanı da ortadan kalkacak demektir. Bu durum bir
demokrasi sorunu olarak çıkıyor karşımıza. Ve demokrasi bakımından çok '
korkunç' bir nedene dayanıyor.
Uzak bir noktadan gelerek açıklayayım.
Bugünkü sisteme muhalefeti
kitleler yapmıyor.
Öyle olsaydı
sol siyaset, işçi hareketi, yoksullar hareketi gibi merkezi siyaseti
1970'lerdeki ölçüde etkileyen hareketler
en güçlü şekilde ortada olurdu. Hayır, onlar
değil, bugün
elitler siyasal muhalefeti sürdürüyor.
Ve
elitler, o kitlelerden nefret ediyor.
Dolayısıyla elitlerin muhalefeti
demokrasiyi içermiyor.
Kitle siyasetine karşı. Halka
yabancı, hatta
düşman. Korkunç bir çelişki
bu.
Geriye bir tek husus kalıyor:
demokrasinin tepeden tırnağa yanlış kabul edilen ve nefret edilen bir rejim olduğu bir
dönemde bu
nesnesiz siyasal muhalefet,
sadece
soyut bir
hak ve özgürlükler arayışı
içine giriyor. Ne yanlış ne eksik ne sorunlu.
Ama bir özelliği var: bu yaklaşımla
demokrasi halkın, kitlelerin rejimi ve tercihi haline
geliyor.
Elitler demokraside yok.
***
Böyle bir siyasal sistem sadece iki koşulda geçerlidir. Birincisi
apolitik politika hâkimse...
İkincisi eğer
demokratik yönetim gene demokratik yönetime içkin olan
liyakat sisteminden de uzaklaştırılıp sadece
teknokratların iş başında olduğu bir yönetime dönüşmüşse.
Sokrates'ten,
Platon'dan beri böyle bir sistem arayışının farkındayız. Ama ne
Sokrates böyle bir sistem tanımlamıştır ne de
Platon. Onlar
kitlelerin eğitilmesinden bahsediyordu, sadece
bir avuç eğitimlinin yönetimde bulunacağı bir sistemden değil. (Her ne kadar
Platon görüşlerini gerçekleştireceği inancıyla
Siraküza'da bir askeri darbeye katıldı ve
tutuklandıysa da söyledikleri o kadar sığ değildir.) Gene de gelinen nokta bu.
Neo-con düşünürlerle başlayan (ve
Platon'u merkeze oturtan) bir süreç, şimdi kendisi de
muhafazakâr bir siyasetçi olan
Trump sonrası ABD'de adeta
sağın daha da sağa karşı olması şeklinde devam ediyor.
Sol bu tartışmaların içinde hiç mi hiç yer almıyor. Aynı şey
İngiltere'de cereyan ediyor. Soldan değil
sağdan,
muhafazakâr çevrelerden gelen eleştiriler
Theresa May'i zorluyor, soldan gelenler değil. Benzeri bir hadise
Türkiye'de yaşanıyor.
Erdoğan'ı
kitlesel düzeyde eleştirenler sol değil, sol eleştiriyor o başka, asıl
merkez sağ yani elitler bu eleştiriyi geliştiriyor, bir de
muhafazakâr Kemalistler, yani gene
sağ siyaset.
Dünya bir demokrasi laboratuvarı bugün...