Dünya, karamsar, kötümser bir dönemden geçiyor. Bunun nedenini pazartesi günkü yazımda serdettim. Toplumlar tarih düşüncesini 'geleceğe bakışlı' algılamıyor. Tarih artık Avrupa'da ve Amerika'da yaşayan insanlar için de tıpkı Türkiye'de yaşayan insanların belli bir kesimi için olduğunca gelecek değil geçmiş anlamına geliyor. Geleceğe gidersek bugünün şikâyet ettiğimiz, yakındığımız, canımızı yakan sorunlarından kurtuluruz demiyor artık insanlar. Geriye dönersek, bugünkü dönemden öncesine dönersek, geçersek rahata ereriz diye düşünüyorlar.
Bu, ilerleme/ tarih düşüncesini retrospektif, anakronistik ve nostaljik bir anlayışla kavramaktır.
***
Eğer öncelikle neden böyle olduğunu açıklamam gerekiyorsa hemen cevabını vereyim:
politika eksikliği! Hatta biraz daha düzelterek söyleyeyim:
sol politika eksikliği.
Yeniden solun
pozitivizmle, ilerlemecilik kavramıyla olan ilişkisine değinmeyeceğim,
her ne kadar öyle ise de. Ama bir tek
hususu vurgulayacağım. Gerçek manasında
Marxist bir muhakeme kesinlikle tarihin
geleceğe dönük dönüştürücü gücüne
inanır. Bu bir
19. yüzyıl görüşüdür ve
Darwin'le yerleşmiştir.
Genç Marx'ın kaleminden çıkan
Komünist Manifesto'nun önemi buradadır. Marx, orada sınıflı toplumların, sınıf savaşlarının tarih öncesi olduğundan söz eder.
İşçi sınıfı tarih yapacak güçtür. İktidara el koyduğunda da
tarih öncesi dönemi kapatacak, tarihi başlatacaktır.
İşçi sınıfının bu plandaki gücünü, bu hareketin
öznesi olma düşüncesini, değişen koşulları bahis mevzuu edip, bir kenara bırakalım. Ama elbette 19. yüzyıl ortasındaki çalkantılardan beslenen Marx,
devrim denen kavramı iliklerine almıştı ve tarihin '
koparılmasını' kendisine ve düşüncesine hedef seçmişti. ('
Devrimi' planlayan ve sistematik hale getiren yeryüzünün en önemli politik zekâlarından ve stratejlerinden
Lenin'di.)
***
Siyaseti sadece
geçmişe dönüşle somutlaştıracağını düşünenlerden, geçmişin
'
kurtarıcı' gücünden, geçmişte kendisini
ve eylemini somutlaştırmış bir '
meshin / peygamberin' kudretinden medet umanların
anlamadığı budur.
Kendisini öncekilerden ayıran o kadar güçlü bir anlayıştı ki bu, geçmişteki
öncü bir düşüncenin yeniden üretilmesine bile yüz vermez. Yani neo-Kemalizm, neo-Marxism, neo-Leninizm dahi bu anlayışa göre kurtarıcı değildir.
Bu nasıl olacak denirse, cevap Lenin'den gelir:
somut şartların somut tahlili! Bu çok tanınmış deyiş aslında bir
siyasi taktik meselesi değil bir
dünya görüşü, bir
politik anlayış ve onları kuşatan bir
zihinsel değerlendirmedir.
***
Bugünkü dünya
böyle bir siyaset anlayışıyla iç içe değil. Onu reddediyor. Bir toplumun
içinde yaşadığı koşulları çok dikkatle
takip edip değerlendiren kesimler var ve onlar
bugün
sağ kanatta yer alıyor. Diğer kesimler
ise sadece bir yakınma dile getiriyor. Oysa bu
çelişkili. Çünkü yaşananların büyük bölümünü
oluşturan '
elit'ler zaten bu durumun hazırlayıcıları. Şimdi '
eski güzel günlerin' (!) yerinde esen rüzgârlardan şikâyet ediyorlar.
Bugünkü dünyanın Avrupa'da, Amerika'da ve Türkiye'de elbette yakınılacak
sayısız sorunu var. Dünya ciddi bir
demokrasi sorunu yaşıyor. Ama bu sorunlar markalarla içli dışlı olan, spor salonlarından çıkmayan, 45 metre karesine milyonlarca dolar ödedikleri evlerde oturan '
elitler' tarafından dile getiriliyor. İnanmayan
Elizabeth Currid-Halkett'in
The Sum of Small Things (Küçük Şeylerin Toplamı) isimli kitabına baksın.
Reel bir siyaset üretilmeyince,
toplumsal dönüşümün siyasal muhakemesi
yapılmayınca,
siyasal muhalefet kitleselleşmeyince geriye '
kurtarıcılık' peşinde
koşan,
peygamber arayan veya bazı isimleri
peygamberleştiren,
nostaljik elitler kalıyor.
Ama kitleler kendi siyasetlerini yapmayı sürdürüyor!