Çok kritik bir yerdeyiz. Hiç öyle safdillik edip, Arınç'la Erdoğan arasındaki zıtlaşma bir oyundur, biri iyi polis, diğeri kötü polis rolündedir falan demeyelim. Bu onlara yakışmaz. Ortada bal gibi bir çatlak vardı, anlaşılan hükümetle Cumhurbaşkanı bazı konularda aynı düşünmüyordu. Kısmen onardılar. Gene de buradan birinci derecede çözüm süreci zararlı çıkacaktır.
***
Bir kere,
Oral Çalışlar doğru bir tespitte bulundu,
Erdoğan da
Öcalan da
zorlanıyor dedi. Aynen öyle olduğu, besbelli. Öcalan, PKK'nın
silahlı mücadeleden vazgeçmesini (silah bırakmaktan daha az kapsamlı ve az köklü bir talep) bazı şartlara bağladı. Erdoğan,
İzleme Heyeti'ne karşı çıktı.
Arınç'ın sözlerindeki doğruluk payını bilemem. Yani, Erdoğan o açıklamayı yapmasaydı Öcalan daha
şartsız bir pozisyon alır mıydı, emin değilim. O arada böyle bir görüşmenin yapılıp, böyle bir '
düzeltmenin' metne eklenebileceğine pek ihtimal vermem. O bakımdan bu tutumları iki tarafın da fazla
temkinliliğine ve
pozisyonlarını bir anda
kaybetmeme ihtiyatlarına bağlamak daha akıl kârı.
Fakat bu sonucu değiştirmiyor:
Türkiye barış istiyor. Bu talebi Kürt tarafı şimdi daha büyük bir
iştiyakla dile getiriyor.
Moral üstünlük o kesimde. Öcalan, mektubundaki görüşleri ve önerileriyle Türk tarafının veya devletin
çok daha ilerisine geçmiş durumda. Adeta, Türk siyasetine yön çiziyor. Yanlış olmayan doğru bir yön, fakat çizen o. Erdoğan buna tepki gösterdi, süreci zorlamak pahasına
inisiyatifi ele almak istedi.
Çünkü o yönün ve içerdiği taleplerin
Türk tarafında yarattığı
huzursuzluğu görmemek olanaksız. Erdoğan da onları dile getiriyor. Örneğin '
anadilde eğitime' karşı çıkıyor.
Dolmabahçe Protokolü'nün 10 maddesinin hiçbirisi demokrasiyle ilişkili değildir diyor. Bütün bunlar yürünecek daha
uzun bir yol olduğunu gösteriyor. Ama sıkışıklık noktası da burada: Türkiye'nin daha fazla beklemeye tahammülü yok!
***
Bu noktada işleri çatallaştıran öteki gelişmeye değinmeli:
HDP'nin tutumu. Keşke bu aşamada, şartlar öyle oluşsa, denklem öyle kurulsaydı da, HDP, bir yandan
barış meselesiyle uğraşırken bir yandan da seçim döneminde
Erdoğan'la çekişip, onun
Başkanlık arayışlarının
karşısındaki kutup olmasaydı. Bu iki tarafı da gerecek. Ama iki taraf da biliyor ki, bu bir taktiktir. HDP,
Erdoğan karşıtı cephenin oylarını alıp barajı geçmek, parlamentoya girip oradaki aritmetiği değiştirmek, başlı başına bir odak olmak istiyor. Sonrası sonra gelecek, başkanlık veya barış konusu o aşamalardan sonra farklı bir zeminde ele alınacak.
***
Bütün bunları aşmanın bir yolu var mı derseniz, yarın sabah herkesi tatmin edecek bir çözüm yok. Lokma çiğnenerek yutulacak. Zorluklar yaşanacak. Fakat bir temel mesele var: Türkiye'de devlet ve siyaset Kürtlerin taleplerini iyi
hazmetmek zorunda. Bunlar,
Öcalan'ın mektubunda belirttiği gibi
hâkim siyaset/ devlet modelini, Cumhuriyet anlayışını değiştirecek önemli adımlar olacaktır. Kolay değil, liderlik isteyen ama güçlü talepler bunlar.
Aman aman dikkat, su testisi su yolunda kırılmamalı.