Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

İş, dört tane nala kaldı...

Alıştığı ve içinden geldiği Marksist- Leninist kültürün bir uzantısı olarak Öcalan'ın mektubu, karmaşık, yer yer çelişkiler ve bu dile özgü bir yapıya yani kapalı ve 'tersinlemeli' bir ifadeye dayansa da üç noktada tarihsel önem taşıyor.

***

Birincisi, Öcalan, PKK'ye Türkiye'ye karşı sürdürdüğü mücadelenin hiçe gitmediğini ama bundan sonra da aynı koşullarda gidemeyeceğini söylüyor. İster Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu üstünden olsun isterse zaman içinde bulunacak başka bir yöntemle olsun, bu mesajla birlikte PKK daha fazla bugünkü pozisyonunda direnemez.
Bu dönüşüm sadece Öcalan istediği için olmaz. Mektubun ikinci önemini içeren bir gerekçeyi somutlaştırmış Öcalan. Gerçi o başka türlü açıklamak istediğini söyleyecektir sorulursa ama Öcalan kendi mücadelesinin de içinde yer aldığı süreci mektubunda karşılıklı olarak yeriyor. Mücadele etnik milliyetçilik temeline oturan mekanizmalar. O mücadeleleri 'kapitalist emperyalizmin' doğurduğunu söylüyor.
Bu yoruma göre kapitalist emperyalizm ulus devleti kurmuş, bu yapılar etnik ve dini kimlikleri içlerine kapatıp birbirlerine düşman etmiş, böl-yönet politikası uygulamıştır. Böylece Öcalan, ulus devleti kınıyor ve sorumluluğu onun üstüne atıyor ama kendi mücadelesini de, bu bağlama yerleştiriyor ki, 'zamanın ruhu'na ters düşüyor dediği budur.
Bu tespitten sonra PKK'nın aynı metotla mücadelesini sürdürmesi zor. Sürerse dayanılacak neden gene bu saptamada yer alıyor. 'Tersinlemeli' dediğim de o: Türkiye, kapitalist emperyalist ulus devlet temelinde bölyönet politikası uyguladı, biz de cevap verdik denecektir. Ama bu artık kolay kolay savunulacak bir pozisyon da olamayacaktır.
***

Üçüncüsü, bence en önemlisi. Öcalan mektubuyla açık açık Türkiye Cumhuriyeti devletine ve politikasına yön veriyor. 'Zamanın ruhu' dediği o yapı yani demokrasi, çoğulculuk, çokkültürlülük bugün yerleştirilmesi, uygulanması gereken bir siyaset/ devlet modeline dönüşüyor Öcalan'ın açıklamasıyla. Hatta bir adım daha gidelim, Öcalan, 'çatışmacı, tüketici, yıkıcı milliyetçiliğin doğurduğu ulus devletleri demokratik siyasetle aşarak açık demokratik kimliklerle bir ortaklaşmaya geçmenin mecburiyetidir. Bunun için ulus devletleri kendi içinde demokratik siyasetle demokratik ortaklaşmanın yeni bir türünü gerçekleştirmeye ve yine ulus devletleri kendi aralarında Ortadoğu'nun demokratik ortak evini inşa etmeye çağırıyorum' derken Türkiye'nin bugüne kadar yapamadığını Kürt siyaseti temelinde ve belirleyiciliğiyle inşa ediyor.
Türkiye'deki politikanın tam manasıyla önüne geçiyor Öcalan.
***

Yıllardır Türkiye'de demokrasinin gelişimi için Müslümanlar ve Kürtler öncü olmuştur dedim, kimse inanmadı. İşte kanıt burada. Türkiye'de aklı başında herkesin altına imza atacağı bir model şimdi bu taleple birlikte tanımlanıyor.
Bence Öcalan'ın açıklaması aranan attı şimdi iş dört nalı bulmaya kaldı.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA