ANLAMSIZLIK. Habis bir sözcük. Tekinsiz bir tecrübe, yıkıcı bir kuruntu. Elde edemediğini yok sayan haset dolu bakış veya "anlam"ın kendisinden çalındığını varsayan sersem serzeniş... Kalk, bir yüzünü yıka önce! Belki "anlam" artık buralarda gezmiyordur ama sen niye hala buradasın!
DOLU. Bir damın altına sığınmışız arabaların camlarına vurup delen, panjurları mitralyöz ateşine tutulmuş gibi delik deşik eden yağışı izliyoruz. Arkamda kamerasıyla çekim yapan bir genç kadın "başımıza taş yağması dedikleri bu olsa gerek" diyor. Ne garip! Şu yumruk büyüklüğündeki buz parçaları başlangıçta yağmur damlacıklarıydılar. Tutuldukları hava akımı onları dondurdu, kütleleri arttı ve artık yukarıda duramaz olup şiddetle düşmeye başladılar. Hep öyledir. Başlangıçlar güzeldir, hoştur fakat belirleyici olan ve sürece karakterini kazandıran bitişlerdir.
GÜLÜMSEME. Çoğu şoklanıp dondurulmuş gibi. Bazıları kısa süreli kredi, bazıları kaçış. Hakikisi nerede? Sevinçte.
HOMO COMMUNIS. İletişime, suya ekmeğe olduğu kadar ihtiyaç duyan günümüz insanı... Maddi ihtiyaçların değiş tokuşundan (homo economicus) haberleşmenin değiş tokuşuna geçişin müşterek karakteri... "Communis" terimi madalyonun öteki yüzünü de gösteriyor: Yeni vasatlık, "tıklamalar"ın köleliği, mesaj istasyonları, vd.
KENDİNİ ÖDÜLLENDİRME. Modern insanın kalabalık içindeki yalnızlığını ve nasıl değer bilmez bir ortamda yaşadığını bu moda deyimden daha iyi ne anlatabilir? Üstelik çok beğeniliyor. Özellikle belli bir sosyal kesimde her fırsatta "kendini ödüllendiren/ şımartan"lardan geçilmiyor. O kadar acıklı ki, içimden daha fazla bir şey yazmak da gelmiyor.
KİBİR. Büyüklenme hallerinden daha çok sızlanmalarla tezahür ettiğini çoğu insan bilmez. Mesela durmadan başkalarının kibrinden şikayet edenler vardır; çünkü kimseyle yakın olamayacak kadar kibirlidirler.
YAŞLANMAK. Konuştuğundan daha çok susmak. Sessiz kalmaya daha çok zaman ayırmak... Hani Edip Cansever'in dizelerindeki gibi: "Yaşlanıyoruz da ondan mı/Susarak katlanıyoruz her mutsuzluğa."Tabii bunları okuyunca, o halde artık kimse yeterince yaşlanmıyor, diyeceksiniz. Fizyolojiyi, biyolojiyi, şunu, bunu bir yana bırakırsak, haklısınız! Çünkü kimse susmuyor, kimse dertlere, acılara, mutsuzluklara katlanmayı beceremiyor.