"Çoluk çocuk sabah uyanınca toprağa basalım istedik!"
Arkadaşım bu cümleyi kuruyor olmaktan öyle mutlu ki...
Bahçesine bakıyorum...
Duvarlara kadar dümdüz çim uzanıyor.
Toprak yok! Altta kalmış.
Başta karıncalar olmak üzere bütün böceklerden temizlenmiş; biraz tuzlanarak biraz da ilaçla zehirlenmiş toprak.
Ama fark eden kim!
Bitkiler, çiçekler ise böyle birçok şık bahçede olduğu gibi duvar kenarına itelenmiş.
Ortadaki armut ağacı da kurumaya yüz tutmuş; çünkü çim için yapılan bakımla meyve ağaçları arasında uyum kurmak zor.
Çünkü meyve ağaçları bildiğimiz bağ, bostan, bahçe düzeni gerektiriyorlar; yani o çırılçıplak güzelliğiyle toprağı özlüyorlar.
Merak etmeyin, arkadaşıma "konforun için bir tür kuştüyü halı yapmışsın, toprak sanıyorsun!" falan demiyorum o an.
Dilime gelenleri tutuyorum.
Çünkü daha beterlerini de biliyorum; mis gibi bahçesini sentetik çimle kaplatanlar o kadar çok ki!
***
"
Kendimizi bitirdiğimiz" ne varsa, detaylarda saklanıyor.
Böylece hayatımızı nasıl
eğreti, ucuz, yapay kıldığımızı fark edemiyoruz.
Geçen gün Ayşe (Özyılmazel) yazdı;
Bodrum Türkbükü'nün kumsalına bazı işletmeler sentetik çim sermişler.
İyi de anlamıyorum...
Daha düne kadar "Şükür ki, hem çayımı yudumlayıp güneşin batışını izliyorum hem de ayaklarımın altındaki kumun ılıklığını hissediyorum" diyenler nereye gittiler? Kuma atılmış masalara oturmanın keyfini çıkartmak üzere sahile koşanlar ne çabuk ortadan kayboldular?
Haydi şunu da anlatayım...
Geçen hafta yolumu bir
köy kahvesine düşürdüm.
Akşam vaktiydi..
Ulu ağaçların gölgesine yayılmış köy kahvesinde
hem japon fenerleri hem de allı morlu floresanlar dans ediyordu. Farklı firmaların devasa meşrubat dolapları başköşeye yerleştirilmiş, ağaçların gövdeleri görüntüden çekilmişti.
İçimi sıkıntı bastı.
Karadut suyu enfes olmasaydı, beş dakika bile oturmaz kalkardım.
***
Üzerine para verip her şeyi eksiltiyoruz. Toprağı, kumu, suyu...
Asıllar çekip gidiyor, taklitler çoğalıyor.
Hızla yayılan bir hastalık bu...
Zengin yoksul, şehirli köylü fark etmiyor; herkesi etki altına alıyor.
Belki yeni düzen, yeni hayat algısı böyle bir şey:
Sentetikleşen kafalar sentetik konfor istiyor.