Bir gecede işini halleden darbeler vardır...
Tanklı tüfekli olanları böyledir.
Birkaç haftada hedefine ulaşanlar vardır.
Büyük ekonomik krizler ve ardından gelen siyasal değişimler böyledir.
Tam olarak gerçekleşmesi birkaç ayı bulur.
Mesela Orgeneral Çevik Bir'in ve dönemin medyasının "postmodern darbe" olarak nitelediği 28 Şubat böyle olmuştur.
Bir de upuzun darbe süreçlerinden söz etmek gerekir.
Ağır ağır toplumun hücrelerine kadar zehrini yayan ve yıllarca süren bir darbe türünden...
90'lı yıllar böyledir.
***
Diyorum ya...
Keşke o günleri yaşayan kesimler üşenmeyip günümüzün gençlerine o yılların siyasal/sosyal atmosferini anlatsalar...
Güzel şey tabii, "
o zamanlar tetris oynardık, Süper Baba izlerdik" diye
nostaljiye dalmak...
Fakat
mafyanın devletleşmesi/ devletin mafyalaşması meselesini, bitmez tükenmez koalisyonları, art arda gelen suikastları, yıkıcı ekonomik krizleri ve bütün bunlar yokmuş
gibi bütün ülkenin magazin medyasına
kilitlenmesini unutmak olur mu hiç!
Unutursak, bugünü anlayamayız.
Unutursak,
o yılları hortlatma çabalarına karşı tedbirli olamayız.
***
Cumartesi günkü yazımda bir giriş yapmıştım, biliyorsunuz...
Soru açık...
17/25 ve 15 Temmuz darbe girişimlerinden yenik çıkan Türkiye ve Erdoğan düşmanları şimdi 90'lı yıllar
modeline geri dönmeyi mi hayal ediyor?
Bunun üzerinde durmalı ve şu noktayı da unutmamalı...
Türkiye geçen yüzyılın sonunda sürekli "
hükümet aramış"tır ve bu arayışı hiçbir koalisyon tatmin etmemiştir.
Peki bu durum kimin işine yaramıştır?
İşin püf noktası odur.
Bir... Siyaset boşluk kabul etmez. Sivil siyasetçilerin yol açtığı boşluğu
askerler ve bürokrasi doldurmuştur.
İki... Büyük sermaye kendi medyasının da
gücüyle siyasete doğrudan
yön verir hale gelmiştir.
Şimdi yeniden o günlere dönmenin hayalini kuranlar varsa, bu nedenledir.
Bir de ipucu...
7 Haziran seçimlerinin koalisyoncu/ uzlaşmacı ekiplerine bakın.
Çünkü "
yeniden 90'lı yıllar"ın yerli hayalcileri ve inşacıları onların arasındadır.