Soralım: Osmanlıca diye bir "dil" var mıydı? Cevap çok net: Hayır, öyle bir "dil" yoktu. Osmanlıca, Türkçeydi!
İmparatorluğun, bugünkü anlamda resmi bir dili yoktu. Ancak Türkçe ortak kabul görmüştü. Kürtler Kürtçe, Ermeniler Ermenice konuşurdu ama hemen hepsi Türkçe bilirdi.
110 yıl önce gündelik hayatta nasıl konuşulduğunu merak edenlere, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın romanlarını tavsiye ederim.
Hem çok eğlencelidir, hem de kendinizi bir belgesel izliyormuş gibi hissedersiniz. Hüseyin Rahmi vapurda, kahvede, sokakta konuşulanlara adeta teyp tutmuş, sonra da kaydı çözmüştür.
Soracaksınız: "Peki, biz neye Osmanlıca diyoruz?" Sorunun cevabı iki boyutlu:
1) Osmanlı'da Arap alfabesi genel kabul görmüştü. Konuşulan Türkçe, Arap alfabesi ile yazılırdı. Yani biz, Osmanlı döneminde Arap alfabesiyle yazılan Türkçeye Osmanlıca diyoruz.
2) Osmanlı yöneticilerinin kendi aralarında konuşup yazdıkları Türkçe; sıradan insanın anlamakta zorluk çektiği Arapça- Farsça kelimelerle doluydu. İşte o "ağdalı" konuşmaya da Osmanlıca diyoruz.
Toparlarsak: Osmanlıca... İmparatorluk yönetici, aydın ve edebiyatçılarının, Arap alfabesiyle yazdıkları, Arapça -Farsça kelimelerle süslü Türkçedir. ("Sadeleştirme", Osmanlıcanın halk Türkçesine dönüştürülmesidir. O işin üstadı da Refik Halid Karay'dır.)
Bir soru daha: Bugün Osmanlıca öğretmek nasıl mümkün olabilir? Şöyle: Mademki Osmanlıca aslında Türkçedir... O halde Türkçe derslerinin bir bölümü, eski kelime ve tamlamalara ayrılabilir.
Geçen gün bir delikanlı ile konuşuyordum. Laf arasında "aşikâr" dedim. Yüzüme boş gözlerle baktıktan sonra, "Abi 'aşikâr' ne demek" diye sordu. (Yaşlanıyorum!)
Yani Türkçe dersleri haricinde bir Osmanlıca dersi tasavvur ediliyorsa... Demek ki amaç, Arap alfabesini öğretmek...
Bu çabanın kayda değer bir yararı olur mu? Sanmam. (Arap alfabesini bilen işsizlerin, sözleşmeli öğretmen olmalarını sağlar herhalde.)
Ben olsam herkese İngilizce öğretir (mevcut sistemle değil elbette)... Ayrıca Çince, Rusça, Hintçe, Arapça, Farsça gibi bir dili öğrenmelerini teşvik ederdim. Hayal işte!