Biz kendi tarihini bilmeyen bir milletiz. Okullarda okutulan tarih de, ona karşı geliştirilen muhafazakâr tarih anlatımı da birçok soruya cevap aramaz.
Basit bir örnek vereyim: Birinci Dünya Savaşı 100 yıl önce 1914'te başlamıştı. Bugün kanlı kapışmalara sahne olan Ortadoğu, işte o meşum savaşın sonunda, İngilizler (ve Fransızlar) tarafından paylaştırılmıştı.
Siz bakmayın ulusalcı tarihçilerin "yedi düvelle çarpıştık" diye atıp tutmalarına... Şu yaşadığımız topraklarda Türkiye diye bir ülkemiz varsa, o dönemin süper gücü İngiltere uygun gördüğü içindir.
Atatürk ve arkadaşları, Anadolu'da egemen olabilmek için üç temel söz verdiler: "Hilafet politikası gütmeyeceğiz"... "Musul petrollerinde hak iddia etmeyeceğiz" ... "Komünist olmayacağız"...
İnsan merak ediyor: Adamlar ellerine cetveli alıp bölgeyi parçalara ayırmışlar. Öyle çizmişler ortaya Suriye çıkmış, böyle çizmişler Irak...
Peki ama coğrafya mevzuuna hazır dokunmuşken, milyonlarca insandan oluşan Kürt halkı için de neden uygun bir arazi bulamamışlar?
Belli ki bir "kadastro" sorunuyla değil, bir "politik" akılla karşı karşıyayız. İngilizler, Kürtler için "dağınık kalsınlar" demiş.
Hal böyle olunca ABD, yüz yıl sonra bölgeyi yeniden şekillendirme çabasında, Kürtleri en önemli müttefiklerden birisi olarak görüyor.
Bu durum Ankara'yı birinci dereceden ilgilendiriyor. Sivil yönetim ile Askeriye, toprak ve iktidar bütünlüğü konusunda hemfikir gözüküyor. Belki aralarında üslup farkları olabilir; o kadar...
Velhasıl Ankara, "milli" kaygılarla ABD'ye müşkülat çıkarıyor, toprak kaybına uğramayacağına emin olana kadar da çıkarmaya devam edecek.
Ancak şunu unutmayalım: Vekil Savaşlar çağındayız. Kimin adına hareket ettiğini kendisi bile bilemeyen bir aktörle didişmek zorunda kalırsak, kimse şaşırmasın.
Not: Bence bu aktör, her şeye rağmen Türkiye Kürtleri olmayacak.