YAZARLAR
Yeni model otomobillerin sürüş testleri için birkaç kez Finlandiya, İsveç, Norveç, Litvanya ve İzlanda gibi kuzey ülkelerine gitmişliğim var. Mesela Finlandiya'da kutup çemberinin de yukarısında bulunan bir motorspor merkezlerine gidip donmuş göl üzerinde otomobil kullandım. Bu coğrafyaların havası malum. Ancak bu seyehatlerimin hiçbirinde geçen ayki kadar kan dondurucu bir soğuk hissetmedim.... Hatta unuttum atlamayayım, Avusturya'nın Alp bölgelerini de görmüşlüğüm var burası bile son tecrübemin yanında çocuk oyuncağı kalır... Soğukla pek da münasebetim olmaz; en fazla İstanbul'un ocağı şubatı. Öyle kaymaya, snowboard'a falan meraklı bir adam da olmadım hiç. Dağdan aşağı kayarak inmek ürkütücü gelir, neme lazım hiç bana göre değil. 160 km/s ile toprak yolda iki ağacın arasındaki tepeden otomobille zıplamak daha makbul geliyor! Şaka değil gerçekten öyle düşünüyorum. Yani ez cümle küresel ısınma benim için pek dert değil (Şaka şaka!).
Geçen ayın ortalarından Kars'a gittim. Ülkenin binbir nefis coğrafyasından biri... Tabi Aralık ayının ortalarında şirin Kars ilimizin insanları gayet sıcak olsa da, havası bahsettiğim üzere gaddarca bir tokat gibi daha havalimanın çıkış kapısında suratıma indi. Aman o nasıl bir soğuk, içime içlik götürmüştüm ama ilk gün akşam giymedim. Gece şehir merkezinin sokaklarında yürürken neye uğradığımı şaşırdım. Kendi kendime diyorum ki "Ben bacaklarıma mentol falan mı sürdüm acaba?". Soğuk konusunu burada bitireyim çünkü üç gün boyunca hep bu tansiyonla devam etti.
Dedim ya kuzey ülkelerinde beyaz zemin üzerinde otomobil kullandım. Ama burada, yani kendi ülkemde her yer tamamen karlar altındayken üç gün boyunca böyle bir tecrübem olmadığı için bir garip geldi. İşte psikolojinin, şartlanmanın önemi. Finlandiya'daysan dert değil ama Türkiye'deysen tedirgin ol... Havalimanından otomobil kiraladım; ilk baktığım tabii ki lastikleri oldu. Ama kiralama yetkilisi, soruma karşılık olarak biraz alayli bir şekilde "Ne yaptın abi!" diyerek cahil muamelesi yapıyormuşum hissini vermekten çekinmedi. Aferim ona, iyi yaptı aslında... Şehir merkezine gidip şehri otomobille dolaşırken, eski Rus mimarisinin kentteki izlerini beyaz örtü eşliğinde hissetmek çok güzeldi. Ama ne yazık ki şehircilik adına kendi performansımızı başka bir coğrafyada bir kez daha görmek de bir o kadar can sıkıcı. Ertesi gün Ani Harabeleri'ne gittim yaklaşık 50 km ve üzerine Çıldır gölü. Yani toplamda 250 km kadar beyaz yollarda direksiyon salladım. Konumuz kış lastiği değil ama değinmeden geçersek olmaz. Halk gelişen şartlara ayak uydurarak istisnasız kış lastiği kullanıyor. Sürüş güvenliği ve keyfi açısından ne kadar önemli olduğunu anlamak için böyle bir tecrübe edinirseniz, ne makalelere, haberlere, ne de reklamlara ihtiyacınız kalmadan konuyu kavrayabilirsiniz.
Sonra bir kez de kendi ülkemde anladım ki İskandinav ülkelerinden neden önemli ralli pilotları yetişiyor. Çünkü coğrafya kaderdir de ondan. Şehir içindeki sürücülerden, şehirler arası yollardaki sürücülere kadar olan izlenimlerimden şu çıktı. Şartlar uygun olsa buradan da başarılı pilotlar çıkabilir. Ya da muhtemelen Erzurum'dan, Ağrı'dan... Şöyle söyleyeyim, kar zeminin üzerinde gayet cesur, akıcı, es vermeden iyi bir şekilde otomobil kullanıyorlar. İşte buradan geliyoruz şu lanet noktaya: imkanlar, imkanlar, imkanlar... "Ya kültür" diye itiraz edenler varsa onlarada cevabım şu olur; böyle spesifik konularda kültürü aşılarsan hasadı alırsın. Çıldır Gölü mesela, şartların Norveç'deki donmuş göl üzerinde eğitim verilen okullardan hiçbir farkı yok. Bazı denemeler oldu ama çok özel emeklerle, yalnız ve desteksiz insanlar tarafından. O nedenle sürekliliği olmadı. Belki Kars Belediyesi bu işlere el atar?.. Neyse siz fırsat bulursanız gidin. Kars, hafızanızda "Kar" romanının cümlelerinden ibaret kalmasın. Ani antik şehrini görün, Efes'in 30 katı kadar büyüklüğünde aslında. Gördüğünüzde