Bilinçli tarihçilerin sıklıkla dile getirdiği, mantıklı ve insaflı araştırmacıların farkında olduğu bir gerçeği yani Lozan'ın aslında bir zafer değil bilakis hezimet olduğunu Cumhurbaşkanı Erdoğan dün muhtarlar buluşmasında dile getirdi.
Erdoğan'ın muhtarlarla konuşması, aslında halkla konuşması demek.
Seçilen en küçük birim olan muhtarları sıklıkla Külliye'ye çağırıp adeta halkla dertleşiyor Erdoğan.
Son konuşmasında da Lozan'dan dem vurdu. Lozan gerçeğini tüm çıplaklığı ile dünyaya haykırdı.
Doğrusu bu konuyu gündeme taşıması da gerçekten çok iyi oldu.
Senelerdir okutulan ders kitaplarında Sevr antlaşmasının ne denli berbat bir antlaşma olduğu ama buna direnen o zamanki Türkiye hükümetinin nasıl da Lozan'dan zafer kıvamında bir antlaşmayla döndüğü ballandıra ballandıra anlatılırdı.
Oysaki işin özü aslında şuydu: Bu gavur milleti, Kurtuluş Savaşında baktılar ki bu kahraman ve 'imanı çelikten daha kuvvetli olan Türk halkına' tüfekle, silahla, işgalle, askerle, zorbalıkla kendi kültürlerini, ahlaklarını, eğitim ve hukuk sistemlerini yani medeniyetlerini kabul ettiremeyecekler. O halde biz bu ülkeye 'arka kapıdan girelim' dediler.
''İsmet Paşa gibi aymaz ve vatan-millet sevdası bilmez dalkavuklar sayesinde silahla alamadığımızı barış ile alırız'' dediler.
Öncelikle İstanbul'u elini kolunu sallaya sallaya işgal eden İngiliz askeri, hiçbir elle tutulur neden olmadan bir gecede pılını pırtısını toplayıp İstanbul'dan çıktı. İşgal sona erdi.
Neden?
Tarih kitaplarında bu konuda tek bir açıklama dahi yapılmamış yani yapılamamıştır.
Çünkü asıl nedeni; Lozan antlaşması ile İngiliz murahhas heyeti reisi Lord Curzon'a ve Haim Nahum'a İsmet'in ''Din öldürülecektir'' sözünü vermesidir.
Lozan antlaşmasının zafer olarak halka yedirilmesi sonucunda oluşacak rehavet ve hükümete hayranlık neticesinde dönemin devrimleri güya
''bizden'' olan birilerinin vesilesi ile yapılmıştır.
Aslında yapılan bu devrimlere dikkatli baktığımızda tam da İngilizlerin yapmak istedikleri; Batı'nın eğitim, hukuk, kültür ve sanatını yani Batı medeniyetini ülkemize empoze etme ülküsünü içerdiklerini çok net görürüz.
Yani eğer İngilizler ya da Yunanlılar ya da herhangi bir Batı ülkesi ülkemizi ele geçirseydi ne yapacaktı? Ne olacaktı?
Eğitim sistemimizi, dilimizi, kıyafetimizi, harflerimizi, yaşantımızı, günlük alışkanlıklarımızı, müziğimizi, sanatımızı, hukuk kurallarımızı değiştirip Osmanlı ve İslam'a ait kültürel bütün bağlarımızı koparacaklardı.
Hani diyorlar ya ''Eğer Kurtuluş savaşını kazanamasaydık şu an senin adın Yorgo olacaktı.''
Bir bakıyoruz.Sadece adımız kalmış zaten.Geriye kalan her şeyi zaten değiştirmişler.
Eğitim sistemimiz Avrupa'da hangi yeni çıkan sistem varsa ona adapte olmak için can çekişir olmuş.
Sünnet-i Seniyye modelinde eğitim vermek yerine Reggio Emilia modelini, Enderun Mektebi modelinin yerine İnternational Schoolları koymuşuz.
Dilimizin 'yüzde kırkı' yabancı kelimeler tarafından istila edilmiş.
Kıyafetlerimiz Batı'ya benzemek üzere moda ismi altında sürekli biçimlendirilmiş.
Harf inkılabı sonucu bin yıllık tarihimize ait hiçbir eseri okuyamaz hale gelmişiz.
Yaşantımız, günlük alışkanlıklarımız, müziğimiz hep Batı esintileri taşır hatta Batı'dan olduğu gibi alınır olmuş.
Türk-İslam sanat ve sporlarını unutup, tamamen Batı'nın sanat ve spor dallarına yönelmişiz.
Peki bu konuya tekrar baktığımızda gerçekten elimizde ne kalmış?
Yani Nene Hatunlar,Seyyit Onbaşılar, Sütçü İmamlar ne için mücadele etmişlerdi?
Kurtuluş savaşı neyin mücadelesi idi?
Kıyafetimizden özendiklerimize,yiyip içtiklerimizden konuştuklarımıza kadar her şey Batı,Batı ve Batı olduktan sonra, çocuklarımızın dahi gönüllerinde taht kuran kahramanlar Batmanler, Spidermanler, Zeynalar olduktan sonra biz Kurtuluş savaşında gerçekten neyin mücadelesini verdik?
Lozan bir zaferse Kurtuluş savaşından sonra Kuran öğretilmesinin yasaklanması, Türkçe ezan okutulup, namaz kıldırılması, İstiklal Mahkemeleri'nde asılan mübarek zevatın ahı ne ile açıklanabilir?
Lozan bir zaferse ve Lozan nihayetinde ''düşmanları'' bu ülkeden kovup ''özgürlüğümüzü'' kazandıysak o zaman hilafeti kaldırmak, Hatt-ı Kuran'ı yasaklamak, kadınları örtülerinden sıyırıp dans pistlerine savurmak kimlerin işi idi?
Fransız askerleri iki Müslüman kadının örtüsüne ellerini sürdüler diye savaş çıkaran Sütçü İmam'a, ''Lozan Zaferiyle senin iffet ve imanı korumak için başlattığın savaşı kazandık ve sonra da ilk iş olarak bir Osmanlı kızını soyup tüm dünyanın önünde güzellik yarışmasına soktuk'' tümcesini kim açıklayabilir?
Son tahlilde Lozan bir zafer değil hezimettir.
Lozan antlaşması aslında bu ülkenin toprağı ile, kültürü ile, dini ve inançları ile el altından Batı'ya kasıtlı bir biçimde satılmasıdır.
Lozan, tüm dünyanın başının en büyük belası İngiliz kafasının Sevr ile ölümü gösterip Lozan ile sıtmaya bizi razı etmesidir.
Yıllardır tutulduğumuz Lozan sıtmasından 15 Temmuz darbe girişimi neticesinde silkelenip uyanan bu milletimizi artık hiç kimse durduramaz!
Kendi özümüze, kültürümüze, sanatımıza, dinimize, hamiyetimize, milliyetimize, imanımızdan kaynaklanan gücümüze dönmenin, Batı'nın gölgesi ve özentisi olmaktan kurtulmanın zamanı çoktan geldi.
Artık zaman, kendi sanatımızı, filmimizi, teknolojimizi üretip ,kültürümüzü tekrar diriltip, prangalarımızı Batı'nın elinden kurtarıp, her alanda özümüze dönüp Osmanlının doksan yıllık uykusuna bir son verip şahlanma ve yeniden dirilme zamanıdır!
Bu dirilişi sağlıklı ve istikametli bir şekilde yapabilmenin en sağlam yolu da; gerek Ehl-i Sünnet olan tarikat ve cemaatlerin yardımlarıyla, gerek kültürümüze destek veren sağlam STK'ların destekleri ile, gerek geleneksel sanat ve spor dallarına önem veren kurum ve kuruluşların yardımı ile, İmam Hatip Okulları'nın kaliteli düzeyde eğitim verebilmesi için oluşturulacak projeler ile inançlı ve ahlaklı bir nesil yetiştirmekle olabilir...