Önce MGK'nin son bildirisinde kullanıldı bu kavram. Daha sonra Başbakan Binali Yıldırım'a da soruldu. Ne demek istenmişti "proje terör örgütü" denilerek? Başbakan Yıldırım güzelce izah etmiş, okuyalım.
"Bu örgütler, kendi iradesiyle ortaya çıkan örgütler değil. Bu projeyi hazırlayan birilerinin olduğunu ifade ediyor. Birilerinin amaçlarına hizmet etmek amacıyla geliştirilmiş, yönlendirilmiş, sipariş üzere kurulmuş örgütlerdir"
Türk Dil Kurumu ne diyor "Proje" sözcüğünün anlamına diye baktığınızda, birebir örtüşen bir anlamı olduğunu görebilirsiniz. "Değişik alanlarda önceden plan ve programa alınmış, maliyeti hesaplanmış, kurum ve kuruluşların yönetim organları tarafından onaylanmış, kısa ve uzun vadeye bağlanarak özel kurum veya devlet adına gerçekleştirilmesi kabul edilmiş çalışma tasarısı"
Meseleyi uzun uzun anlatmak isteseniz de ortaya çıkacak sonucu çok güzel ifade eden bir kavramsallaştırma olmuş. Ama biz yine de irdeleyelim. DEAŞ ile başlayalım mesela. Laboratuvar şartlarında üretildiğinin neredeyse kimse tarafından kuşkuyla karşılanmadığı, proje olduğu herkese neredeyse verili bir bilgi olarak gelmiş bir örgütten bahsedelim isterseniz. Bunu yaparken de DEAŞ'in işlevselliği üzerinden yürüyelim.
DEAŞ KURULDUĞU GÜNDEN BU YANA NASIL BİR İŞLEV GÖRDÜ, TEK TEK BAKALIM
Öncelikle İslam'a zarar veren yönünü kimse inkar edemez herhalde. Tekbir eşliğinde şiddet, kan, kafa kesme görüntüleri, insan yakma görüntülerinin dünyadaki her hangi bir insanda yarattığı izlenim, beyne verdiği bilgi hep aynı oldu bu süreçte. İslam'ın terörle, şiddet ve insan yakmayla eşitlenmeye çalışıldığı bir durumla karşılaştık. Maalesef halen de devam ediyor bu. Sakallı yada tesettürlü bir insanın Batı kentlerinde dolaşmaktan korktukları bir süreci doğurdu DEAŞ. Dolayısıyla İslam'a zarar vermek isteyen her kesim için kullanışlı bir örgüt oldu. Bu kesimler her kimlerse İslam'a verdikleri zararı tarif etmek çok güç.
DEAŞ'IN İŞLEVSELLİĞİNİN SİYASİ BOYUTU
Gelelim DEAŞ'ın işlevselliğinin siyasi boyutlarına. Suriye'yi ele alalım örneğin. Bugün ABD, Rusya, İran ve diğer ülkeler neden Suriye'deler sorusunun cevabı hep; "DEAŞ ile mücadele ettiğimiz için Suriye'deyiz" oluyor. Dolayısıyla bu ülkeler DEAŞ'ı bahane ederek, Suriye'de iktidarlarını sağlama, Suriye üzerinden uluslararası politikada güçlerini tahkim etme meşruiyetini sağlamış bulunuyorlar. DEAŞ onlar için bulunmaz bir nimet oluyor bir anda. Hiçbir zaman bu ülkelere bir tehdit olmadığı halde DEAŞ ile mücadele onları binlerce kilometre öteden Suriye'de var edebiliyor. Zira pompalanan korku o kadar büyük ki. DEAŞ'ın yok olması durumunda ise ne Rusya ne de ABD'nin dünya kamuoyuna açıklama yapacağı bir sebep kalmayacak. Bunu yapmak zorunda olmadılar hiç ama yine de bir meşruiyet kaynağı onlar için hep öncelikli olmuştur.
DEAŞ'ın varlığı sadece Rusya ve ABD'nin Suriye'de var olmaları ve Suriye üzerinden küresel politikada daha aktif olmalarını sağlamıyor; aynı zamanda Esad rejiminin kendi halkını bombalaması, kimyasal silah kullanması ve yıllardır şehirlerde taş üstüne taş bırakmaması için de bir zemin teşkil ediyor. Soran olursa Esad'ın cevabı hep "DEAŞ ile mücadele ediyorum" oluyor. Sadece Esad değil, mesela Sisi de benzer söylemlerle meşru olmayan iktidarını pekiştirmiş oluyor. Batı'ya "DEAŞ ve benzeri örgütleri istemiyorsanız benim gayrimeşru iktidarımı destekleyin" mesajları veriyor.
DEAŞ'IN VARLIĞI PKK/YPG VE ONU DESTEKLEYEN ABD İÇİN BÜYÜK BİR ZEMİN TEŞKİL EDİYOR
DEAŞ'ın varlığı aynı zamanda PKK/YPG ve onu destekleyen ABD için de büyük bir zemin teşkil ediyor. YPG'nin dünya kamuoyunda karşılığının, özellikle Kobani olayları sırasında ABD ve medyası tarafından da pompalanan bir algıyla "DEAŞ ile mücadele eden özgürlük savaşçıları" olarak kodlandığını unutmayalım. Kafa kesen zalim bir "İslami" örgüte karşı YPG, kendine Suriye'de çok büyük bir alan açabildi. Moda dergilerinin kapaklarında yer alan YPG'li kadınlar, seküler bir örgüt olduğunu kanıtlıyordu ve böylece kamuoyu bu örgüte destek veren kendi hükümetlerini sorgulamıyordu. Vergimi nereye harcadın konusunun çok önemli olduğu ABD'de hükümet, özgür dünya için savaşan seküler bir örgüte yardım ediyorum dediğinde Amerikalılar buna itiraz etmiyorlardı. Dolayısıyla hem YPG'nin Suriye'de iktidar alanları oluşturmasına hem de ABD gibi ülkelerin YPG'yi desteklemelerinde kendi kamuoylarını ikna etmede DEAŞ büyük bir işleve sahip oldu.
"DEAŞ GİBİ BİR ÖRGÜT DÜNYA KAMUOYUNA ALELACELE ÇIKARILDI"
DEAŞ'ın bu isimle ortaya çıkışının ve bundan önce hiç rastlamadığımız şekilde infaz görüntüleri yayarak dünyaya korku pompalamasının, Arap Devrimleri sürecine denk geldiğini unutmayalım. Küresel vesayet odaklarının çıkarına Mısır'da Mursi iktidarında olduğu gibi Müslüman kimliğini merkeze alan demokrat yapılanmalar mı yoksa seküler diktatörler mi daha çok gelir sorusunu sorabiliriz bu noktada.
Bölge halkının merkeze taşıdığı kimlik "Müslümanlık" olunca hemen DEAŞ gibi bir örgüt dünya kamuoyunun önüne alelacele çıkarıldı. İslamiyet terörle ilişkilendirildi ve İhvan gibi hareketler bu açıdan bir tehdit olarak sunuldu. Darbeye destek bu zeminde artık garipsenemezdi zira alternatifi DEAŞ olarak gösterildi. İhvan hemen terör örgütü ilan edildi ve Batı demokrasisinin tüm ülkeleri darbeyi desteklemek için zemini DEAŞ'te buldular. Dolayısıyla DEAŞ, Batılı ülkeler için Mısır'da darbeye meşruiyet atfetmek için bir zemin olarak kullanıldı.
"DEAŞ İSLAMAFOBYANIN YÜKSELMESİNE NEDEN OLDU"
DEAŞ'ın varlığıyla küresel vesayet odaklarının stratejilerini güçlendirdikleri başka bir alan ise elbette, dünyadaki İslamofobya'nın daha da derinleşmesi hususu. 11 Eylül'de sistematik olarak yükselen DEAŞ'in ortaya çıkışıyla da sistematik olarak derinleşen bir İslamofobya ile karşı karşıyayız bugün. DEAŞ'in oldukça profesyonelce hazırlanmış Hollywoodvari kafa kesen infaz videoları, tüm dünyada İslamofobya'nın yükselmesine neden oldu kuşkusuz.
Ancak bunun sonucunda da aşırı sağ, yabancı düşmanı ve İslamofobik siyasi hareketler güçlendi. Avrupa'nın göbeğinde bu hareketler seçimlerden zaferle çıkmaya başladılar. Dolayısıyla DEAŞ'in varlığıyla Avrupa başta olmak üzere tüm dünyada siyasi iktidarlar aşırı sağın baskısıyla ve bazen de ortaklığıyla ülkeyi yönetmeye başladılar. İslamofobya'nın artışının, küresel vesayet odakları için sağladığı faydaları ayrı bir yazıda ele alabiliriz aslında. Sadece siyasi değil, sosyolojik, dini, kültürel ve ekonomik birçok boyutu olan bir meseleyle karşı karşıyayız zira.
DEAŞ'ın proje örgüt olduğunu bütün bunlara bakarak anlamak mümkün. Zira aynı anda küresel sistem içerisindeki tüm aktörlerin aynı anda işine yarayabilecek bir örgütün varlığı; ancak laboratuvar şartlarında, ve işlevselliği bakımından da mükemmele yakın bir şekilde üretilmesiyle mümkün olabilir.
Proje terör örgütleri derken YPG ve FETÖ için de ayrı bir yazı kaleme almamız icap ediyor.