1999'daki büyük Marmara depreminin ardından televizyonlarda, deprem uzmanlarının tartışmalarından geçilmezdi. Öyle ki bir jeoloji fakültesinde sadece akademisyenlerin arasında kapalı devre bir toplantıda kullanılacak terimler ekranlarda uçuşurdu.
O günlerde devlet yöneticileri bile uzmanları uyarmak zorunda kaldı. Halkı korkutmamalarını istedi. Çünkü her gün ortaya atılan yeni bir deprem polemiği, toplumun kafasını karıştırmaktan öte gitmiyordu.
Medyanın çeşitlenmesi ve kameraların hayatın her anında ve her alanında kendine yer bulmasıyla, 'özel' konular bile kamusallaştı. Özellikle dini meselelerde son yıllarda medyanın 'merak uyandıran' haber arayışına girmesi ve her hocanın her kamera önünde konuşması kafaların karışmasına neden oldu.
Halbuki kişisel bir sorun hakkında konuşan bir hocanın, "Kardeşim önce şu kamerayı kapatalım, sonra sizin sorunuzu cevaplayalım" demesi çok mu zor?
Günümüzde artık sadece bir kişiyi ilgilendiren çok kişisel veya 'özel' bir konunun, anında toplumsallaştığına tanık oluyoruz.
***
İslam dini gibi bir mukaddesi sadece 'cinselliğe' hapsedip enteresan sorular soruluyor. Elbette İslam'ın insanla ilgili her soruya cevabı vardır. İnsana inmiştir bu din çünkü. Ama getirip çok dar 'kişisel' meselelere hapsedilmesi en başta dinimize haksızlık.
Kur-an'ı Kerim; ilahiyatçılara, Hocalara, İmamlara indirilmedi tüm insanlığa indirildi ki anlayabilsinler yaşayabilsinler diye. Okuyup da anlayamadığımız konularda da alimlerimize hocalarımıza imamlarımıza başvururuz. Yani Kuran okumamaktan kaynaklanıyor tüm mesele. Ama maalesef yıllarca Kuran'ı Kerim'i duvarlara astırdılar elimize alıp da okuyamadık.
FETÖ özellikle muhafazakar kesim için çok büyük bir ders oldu. Ve o dönemde FETÖ'ye karşı ilahiyatçıların suskunluğu çok eleştirildi. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuyu bizatihi ele aldı. Yine aynı şekilde son günlerde yaşanan saçma sapan söylemlerde de Cumhurbaşkanı Erdoğan, İlâhiyatçılar konuşsun diye çok bekledi. Yine onlar konuşmayınca net açıklamaları kendisi yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, kamuoyundaki bu hassasiyeti gözeterek Diyanet'e ve alimlere korkmadan konuşmalarını salık vermesi ve konu hakkında kendi düşüncelerini açıklaması bazılarını çok şaşırttı. Ve hemen bin 400 yıldır bilinen 'tecdit', 'yenilenme' anlamlarına karşılık gelen 'güncelleme' kavramı üzerinden fitne üretmeye çalıştılar.
Erdoğan'ın, güncelleme dedikten hemen sonra "Değişmeyen kıstas Kur'an'dır" sözlerini ise hiç görmeyip bu tartışmaları operasyonel hale getirmek istediler.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan ertesi gün sözlerine açıklık getirerek şu ifadeleri kullandı; "Dinde reform haddimize değil ama çıkıp da kadınlarla ilgili, yaşlılarla ilgili konuşmaların İslam'a getirdiği lekeyi görmezden gelemez. İlahiyatçılarımız, Diyanet İşleri Başkanlığımız, meydanı FETÖ gibi alçaklara bıraktılar, toplum bu hale geldi. Müslümanlar eskiden olduğu gibi şimdi de kendilerini geliştirmek zorundadır. Peygamber efendimiz, 'Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız' buyuruyor."
Önceki gün ise Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, "Dinin değişmez sabiteleri dışında kalan ve içtihadın mümkün olduğu alana dahil olan bazı fıkıh hükümlerini, değişen şartlara göre gözden geçirmek, dinde reform yapmak anlamına gelmemektedir" dedi.
***
Yüce Allah (CC) Kur'an-ı Kerim'de defalarca "Akletmezmisiniz?" diye sorar. Ve
İslam'da ruhban sınıfı yoktur. Herkes camide imamlık yapabilir. İslamiyet karmaşık olmayan sade bir dindir. Allah (CC) bize "vasat bir ümmet" olduğumuzu bildirir, merhamet Peygamberi Efendimiz de aşırılığı sevmezdi.
İman etmek, dua etmek, kalbi temiz tutmak kimsenin tekelinde değil bizim elimizde. Vicdanınız ve kalbiniz size doğruyu söyler...