Millet 60 darbesinin ardından ilk seçimde aynı çizgiden gelen Adalet Partisi'ni iktidara getirdi. 1980 darbesinin ardından darbecilerin MDP'sini değil Turgut Özal'ın ANAP'ını iktidar yaptı.
28 Şubat 1997'de iradesi bir kez daha 'darbe' alınca bu kez de 2002'de AK Parti'yi ve Erdoğan'ı iktidara taşıdı. Yıl 2007 olunca darbeciler bir kez daha e-muhtırayla AK Parti'yi ve Erdoğan'ı 'hizaya' getireceğini sandı ama işler onların umduğu gibi gitmedi.
Eşi başörtülü olduğu için Abdullah Gül'ü Cumhurbaşkanı yaptırmamayı kafasına koyan darbeci zihniyet, bu defa karşısında çelikten bir irade buldu; Recep Tayyip Erdoğan.
***
2007'deki e-muhtıra günlerinde medyayı ve muhalefeti hatırlayın. Darbecilerin e-muhtırasına karşın özetle hepsi AK Parti iktidarını ve Başbakan Erdoğan'ı suçluyordu.
"Asker de bu kadar kışkırtılır mı? Başörtüsü de Çankaya'ya çıkar mı?" diyorlardı. Ellerini ovuşturanların, mutluluğunu saklayamayanların tepkilerinden hiç bahsetmiyorum bile. Bunlar en liberal, en yumuşak tepkilerdi.
Hükümetin 7 Nisan e-muhtırasına karşılık 8 Nisan'da verdiği yanıt, tek kelimeyle demokrasi manifestosu idi. Cemil Çiçek'in okuduğu bildiride, demokrasi ve kurumların kendi çizgileri hatırlatılarak bir nevi darbecilere "Haddini bil, kışlana dön. Artık milletin iradesini eskisi gibi ezmene müsaade etmeyeceğiz. Seni ilgilendirmeyen işlere karışma!" deniliyordu.
Ve zaten kısa süre sonra hükümet bir kez daha bağımsız hakem olarak milleti gösterip sandığı gösterdi. Sandıkta millet geçmişte yaptığı gibi darbeciye şamarı indirince de yapacakları tek şey kalıyordu. İftira atmak ve milleti aşağılamak.
İftira, "Sandıkta hile yaptılar. Millet onlara oy vermedi ama onlar oyları çalarak iktidar oldu" yalanı idi. Bu iftiranın algı operasyonuna dönüşmesinin başlangıç tarihi o günlerdir. İkincisi de milleti aşağılamak. "Dağdaki çoban", "Kısa kıllı bacaklılar", "mangalcılar", "Koyun sürüleri", "İradesini makarna ve kömüre satan sürüler" vb…
Bu hakaretler tabi bir köşe yazısı sınırları içinde yazılabilecek olanlar, daha ağırları da vardı. Ondan sonraki her seçimde yenildikçe iftiranın da hakaretin de dozu arttı. Şimdi de sosyal medyada, "vatan, millet, devlet" diyenlere daha aşağılık şekilde saldırıyorlar. Eskiden 'koyun' dediklerine şimdi 'Ak çomar' diyerek daha iğrenç bir şekilde küfrediyorlar.
***
Ama ne yaparlarsa yapsınlar. Sosyolojinin ana damarını oluşturan kitle, 15 Temmuz'a kadar sadece sandıkta konuşurken 15-16 Temmuz'da imanıyla, inancıyla, tüm heybetiyle sokağa indi.
15-16 Temmuz 2016'da tarihin akışı değişmiştir. Bu küfür, hakaret ve aşağılamalardan korkarak oyunun rengini değiştirecek ya da iradesinden vaz geçecek bir halk yok karşılarında. Artık bir daha halka rağmen bu ülkede adım atacaklar iki kere değil iki bin kere düşünmek zorundadır.
2007'den bu yana Türkiye, eski Türkiye değil. 10 yıl önce e-muhtıra verdiğinde siyasi iktidarın tokadını yiyen darbeci, 2016'da ise en ağır şekilde milletin şamarını yedi.
Ve gelelim bu Cumartesi akşamına. 81 ilde 70 milyon insan sokaklara indi, meydanlara aktı. 90 bin camide sabaha dek selalar susmadı.
Halk, 15-16 Temmuz 2017 gecesi, liderine, iradesine, vatanınave devletine 'ölümüne' sahip çıkma heyecanının zerre kadar eksilmediğini gösterdi.
Millet, haine, alçağa, içimizdeki ve dışımızdaki kalleşe dedi ki, "Ben buradayım!"