Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, halk kültürü araştırmacısı Prof. Dr. Erman Artun, Türkçe'de 'yaylak' veya 'yayla' denince, hayvanların otladığı yüksek yerler ve dağlar akla geldiğini, oysa, 'yaylak' sözünün 'kışlak' deyiminin bir karşıtı olduğunu ifade ederek, ''Yaylak yazın, kışlak ise kışın yaşanan yer anlamındadır'' dedi.
Artun, ''Türklerin yüzyıllar önce hayvanlarına otlak bulmak için başlattıkları göçün, günümüzde de gelenek olarak devam ettiğini ancak, amacının değiştiğini'' belirterek, şunları söyledi:
''Yüzyıllar önce göç, hayvanlara otlak bulmayı amaçlayan ekonomik amaçlı zorunlu bir göçtü. Bugün ise Anadolu'da Yörüklerin tamamına yakını yerleşik hayata geçmişlerdir. Ancak eski yaşam biçimlerini sürdüren, yaylak ve kışlaklarında, Toroslar'da günümüzde göçebe olarak yaşayan Yörükler halen bulunuyor. 'Yörük' diye tanımlanan bu göçerlerimizin yaylalara çıkışı her yıl mayıs ayından itibaren başlar. Günümüzdeki ''sıcaktan kaçış'' ve ''tatil'' amaçlı göç ise haziran ayının ikinci yarısından itibaren, okulların tatile girmesi ve sınavların tamamlanmasıyla başlayıp, yeni eğitim öğretim yılının açıldığı eylül ortalarına kadar sürüyor.''
Prof. Dr. Artun, Anadolu göçer kültürünün dayandığı tarihin temelini Orta Asya Türk göçebeliğinin oluşturduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
''Orta Asya bozkırlarında yaşayan Türk topluluklarının yaşama biçimi, coğrafi çevre gereği hayvancılığa bağlı ekonominin belirlediği bir göçebeliğe dayanıyordu. 'Yörük' olarak tanımlanan göçerler, Anadolu'da genellikle Orta, Güney ve Batı Anadolu;da yoğun bir şekilde görüldü. Anadolu'da Sivas, Ankara, Bolu, Kastamonu, Balıkesir, Manisa, Kütahya, Afyon, Uşak, İzmir, Aydın, Antalya, Konya, Adana, Hatay, Gaziantep ve Kahramanmaraş illerinin bulunduğu geniş bir sahaya yayılan yörükler, değişik adlarla anılmaktaydılar. 17.yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı Devleti, yörükleri, idari otoriteyi sağlamak için zorunlu iskana tabi tuttu. Bundan amaç arazinin işlenmesini ve eşkıya gruplarına karşı set görevi görmelerini sağlamaktı.''
Artun, yaylalarda, geçmişte barınak olarak kıl çadırlar, inler, taştan yapılmış derme çatma binalar bulunduğunu, göçün at, deve ve eşeklerle gerçekleştirildiğini belirterek, şunları kaydetti:
''Günümüzde ise yayla göçü artık nostaljik amaçlı, sıcaktan kaçış, tatil ya da dostlarla vakit geçirmek için yapılıyor. Kentte yaşayanlar günübirlik ya da hafta sonlarında da olsa yaylara çıkıyor. Ancak, bu çıkış hayvanlarla değil çoğu yerde çağdaş ulaşım güzergahlarında motorize araçlarla yapılıyor. Yayla evleri ise artık kalıcı konut halini aldı. Çoğu yaylada elektrik ve suyun yanı sıra hemen hemen kentteki tüm imkanlar bulunuyor.''
Prof. Dr. Artun, ''Türk insanının genlerinde olan göçerlik kültürünün, şekil ve amaç değiştirse de dünya durdukça devam edeceğini'' sözlerine ekledi.