Başlarken
Kentte bunalanların en çok kullandığı sözdür "kaçmak". Birçoğumuzun en büyük hayali bir sahil kasabasına veya dağ evine yerleşmektir. Ancak kimi zaman susuz, elektriksiz, teknolojiden uzakta kalıp belki bir ayda yorulup zorluklarına katlanamayacağınız hayatı tam bin yıldır sürdürenler var. Toroslar'ın son yörüklerinden, Sarıkeçililer'den söz ediyorum. Orta Asya'dan Anadolu'ya yerleşen Sarıkeçililer, teknolojiye ve modern hayatın cazibesine inat "konar-göçer" yaşamlarını sürdürüyor. UNESCO'ya "soyut olmayan kültür mirası" adaylık başvurusu yapan Sarıkeçililer kimler, otlarla hangi hastalıkları tedavi ediyorlar, hangi Şaman geleneklerini sürdürüyor ve yok olmaya nasıl direniyorlar? Göç etmeden önce, sayıları 150'ye kadar düşen Sarıkeçililerle kaldık ve hayatlarını sizler için araştırdık.
Sıcak bir Akdeniz sabahında Mersin'den doğuya 6 saat giderek virajlı dağ yolu sonunda Sarıkeçililerin konakladığı Koçaşlı köyüne vardık. İlk gözüme çarpan yemyeşil bir ovanın ortasında simsiyah kıl çadırlar oldu. Çadıra yaklaşırken rengârenk giysilerle bezenmiş bir kadın yanaşarak Anadolu insanının misafirperverliğiyle "Hoşgeldiniz, ben Pervin ana. Buyurun sofraya" deyiverdi. Biz de üzerinde duman tüten kazanda pişen nohutlu, bulgur pilavlı keçi etini yine keçi sütünden yapılmış ayranla yedik. Ardından bir kıl çadırının içine kurulan divanda başladık dinlemeye dertlerini Sarıkeçililerin... Derneğin 9 yıldır başkanlığını yapan Pervin Çoban Savran, canla başla savaşan bir kadın. Davar güdüyor, yayıkta ayran sallıyor, gün geliyor Ankara'da eylem yapıyor. Tek amacı yörüğünün yok olmaması.
KEÇİ DEMEK GEÇİM DEMEK
Sarıkeçilinin en büyük derdi, yaşam kaynağı olan keçiye getirilen yasak. Yörük için keçi gelir demek. 60 yıldır ormanlarda süregelen keçi otlatma yasağı Temmuz 2011'de gevşetildi. Yörük Pervin Ana "Kadim haklarımız geri verildi" diye söze giriyor: "Geçen yıl keçi otlattığımız için 70 bine yakın para cezası ödedik. Bize yazık. Keçi ormana zarar vermez; açık otları yiyerek yangını önler. Atalarımın binlerce keçisi varken orman gürdü. Ne zaman yasaklar geldi, hepsi azaldı. Yine de 1000 yıllık dağlarımız açılıyor. Bu yıl barış için göçüyoruz. Tek amacımız yok olmamak. Düğünümüz, sazımız sözümüz sustu. Yörükler sırtından geçinilen, etinden sütünden faydalanılan kişiler olarak görülmesin." Bu kez yörük Kadir Amca söze giriyor: "Türkmenlerin göç yolları bellidir. Kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde taşları yan yatmış, kırılmış mezarlıklar vardır. Atalarımdan tapum yok ama subaşım, mezarlıklarım var." Bu kaynaklara köylülerin sulama amacıyla el koyması nedeniyle göç yollarının değiştiğini ya da uzadığını belirten Kadir Amca, "Bugün 150 konar-göçer Sarıkeçili kaldı çünkü yol ve su yok. Sulak alanlara ulaşabileceğimiz koridor açılsın ya da alternatif göç yolları sunulsun..."
KÖKENLERİ KAYIP NOKTA
Keçilerden elde edilen ürünler Türkiye'nin dört bir yanına dağılıyor. Keçi sütü dondurmanın en büyük ham maddesi. Anne sütüne çok benzemesi nedeniyle de önemli bir besin. Sütünden 7 ayrı peynir elde edilen keçinin kılından çadır, boynuzundan da bıçak sapı üretiliyor. Yazılı tarihleri olmadığı için köklerini kulaktan öğrenen göçebe Sarıkeçililerin, Anadolu'ya nereden gelip yerleştikleri tam olarak bilinmiyor. Yörük Musa Gök, "Babam, dedem 1000 yıldır varız derdi" diye anlatıyor. Yeditepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü'nden Ayşe Hilal Tuztaş ise kökleri için "kayıp nokta" diyor. "Kendileri 'Orta Asya'dan geldik' diyor. Ancak hangi yüzyılda geldikleri çok net değil" diyen Tuztaş şöyle devam ediyor: "Bir kaynakta 12. yüzyılda Konya civarında deve güreşi yarışına katıldıkları yazıyor. Göçerlerin Osmanlı'da vergi ödemeleri gerek. Bu kayıt demek ancak kaldıkları sancakta uygunsuz davranışta bulununca ya da suça karışınca sürülüyorlar. Bu nedenle Kerkük'te bile yörükler var. Toroslar'daki yörükler ise kendilerine toplamda Sarıkeçili demeyi tercih ediyor." Çok iyi Türkçe konuşan Sarıkeçililere göre "Her Türk yörüktür, her yörük de Türk'tür."
YARIN:
HANGİ HASTALIĞA HANGİ BİTKİYİ KULLANIYORLAR