Belirli bir neden olmaksızın, ortada görünür hiçbir tehlike olmamasına karşın kişinin yaşadığı huzursuzluk, tedirginlik gibi durumlar kaygı (anksiyete) olarak adlandırılır.
Kaygı aslında belirli bir dereceye kadar yararlıdır. Kaygı tehlikeli durumlarla başa çıkmak için bir savunma mekanizması görevi üstlenir. Savaş ya da kaç olarak görülen bu tepki, insanların başlarına gelebilecek olan tehlikelere karşı hazırlıklı olmasını sağlar.
Yararlarına baktığımızda ilk olarak kaygının dikkat durumu yaratmasının sonunda kişinin olumsuz deneyimlere hazırlıklı olmasını sağlar. Kaygı kişinin potansiyel tehlikelere karşı uyarılıp dikkatini yaşanan o olaya çekmesini sağlar. Özetle bireyin tehlikeli durumlarla başa çıkması için hazırlıklı olmasına yardımcı olur.
Kaygı, kişinin karşılaştığı olaylarda başına gelebilecek olan riskleri değerlendirmesini sağlar. Bu da kişinin önlem alıp kendisini korumasını sağlamaktadır.
Kaygı, kişiyi istediği hedefe ulaşma ve belirli bir problemi çözebilme konusunda motive edebilmektedir. Kaygı kişinin daha dikkatli olmasını sağlar, odaklanmasına yardımcı olur.
Kişinin sağlığıyla ilgili belirli bir düzeyde kaygılanması, sağlık kontrollerinden belirli zamanlarda geçmesini sağlayıp bir problemi daha erken keşfetmesini sağlayabilir.
Finansal kaygıya sahip olmak kişi, birikim yapıp daha tasarruflu davranarak mali durumunu daha sağlıklı yönetir.
Kişi, yaşadığı bölgede güvenlik ile ilgili kaygılanırsa kamera takmak, gerekli güvenlik gereçlerini edinmek gibi durumlar sağlayarak yaşadığı çevreyi daha güvenli hale getirebilir.
Kaygının günlük yaşamda ne kadar faydası görülse de önemli olan kaygının belirli bir düzeyde hissedilmesidir. Aşırı düzeyde ve sürekli hissedilmesi, kişide kaygı bozukluğuna neden olup fiziksel ve psikolojik sağlık, uyku, konsantrasyon gibi durumlarda probleme neden olur.
NEDEN KAYGILIYIZ?
Kişinin kaygı düzeyini belirleyen faktörlerden biri de kişinin çocukluk yaşantılarıdır. Çocuklukta kişinin yaşadığı bir durumla başa çıkma kapasitesini, özsaygısını ve duygusal gelişimini etkiler. İşte kaygıyı erken dönem yaşantıları ile ortaya çıkarabilecek faktörler:
1. AİLENİN DUYGUSAL YÖNÜ:
Ailedeki bireylerin duyguları yaşama ve yansıtma şekilleri ailedeki kaygı düzeyinde oldukça önemlidir. Örneğin aile içinde yaşanan belirsizlikler, duygusal anlamda aile bireylerinin yetersiz desteği anlayışın olmadığı bir ortam çocuklardaki kaygıyı arttırmaktadır.
2. EBEVEYN TUTUMLARI:
Ebeveynlerin çocuklarına karşı davranışları çocuklardaki özsaygı ve güven duygusunun gelişiminde önemlidir. Ebeveynlerin aşırı korumacı bir tutumda olması da eleştirici bir yaklaşımda bulunması da kaygının doğmasına neden olur.
3. TRAVMATİK OLAYLAR:
Erken dönemde yaşanan travmatik olaylar (fiziksel- psikolojik şiddet, taciz, kayıp, ayrılık, terk edilme) kişinin psikolojik sağlığına ciddi hasarlar verip kaygının ortaya çıkmasına neden olabilir.
4. BAĞLANMA TARZI:
Çocuğun ebeveyniyle geliştirdiği bağlanma şekli ileriki dönemde kişinin insanlara güven, bağımlılık ve zorluklarla başa çıkma kapasitesi gibi durumları etkiler. Güvenli bağlanma gerçekleştirmiş bir çocuk ileriki yaşantısında kaygı ile daha kolay başa çıkacaktır.
5. HAYAT DENEYİMLERİ:
Okulda yaşanan olumsuz deneyimler (zorbalık, dışlanma) gibi durumlar çocuğun kaygı düzeyini arttırabilir.
KAYGI İLE BAŞA ÇIKMAK İÇİN NELER YAPMALIYIZ
1. DERİN NEFES ALMAK VE NEFES EGZERSİZLERİ:
Kaygı bedende birçok olumsuz etki yaratabilmektedir. Kaygı ile mücadele planında ilk adım öncelikle bedeni sakinleştirebilmektir. Bunun en etkili ve kolay yolu ise nefes egzersizi yapmaktır. Derin ve kontrollü nefes almak kişinin bedenini sakinleştirerek kaygıyı azaltır. Ayrıca odaklanma ve sakinleşmede de işe yaramaktadır.
2. ANDA KALMA EGZERSİZLERİ:
Hayatı geçmişte veya gelecekte değil de tam da yaşadığımız şuanda yaşamak, zihinsel anlamda kişinin çok daha huzurlu hissetmesini sağlar. Özellikle farkındalık meditasyonları, kişinin anda kalarak kendi duygu ve düşüncelerini gözlemlemesine katkıda bulunur.
3. DÜZENLİ FİZİKSEL EGZERSİZ:
Fiziksel aktivite yaşamın stresini atabilmeniz için önemlidir. Egzersiz yapmak endorfin hormonu sağlamanıza neden olarak ruh halinize katkıda bulunarak kaygı düzeyinizi azaltır.
4. SOSYAL DESTEĞİN ÖNEMİ:
Aile üyeleri, arkadaş, dost veya bir partner... Size yakın olan ve iyi hissettiren insanlarla temasta olmak, duygusal anlamda güçlenmenizi sağlayarak kaygı düzeyinizi azaltacaktır.
5. DÜŞÜNCE TARZINI DEĞİŞTİREBİLMEK:
Kaygının en önemli besleyicileri, olumsuz düşüncelerdir.
Bundan ötürü kişinin kaygı yaşadığı anda hatalı düşünme biçimlerini fark edip bunları sağlıklı düşüncelerle değiştirmesi yani olumlu ve gerçekçi düşünmesini sağlaması kaygıyı azaltmada en etkili metodlardan biridir.
6. BÜYÜK HEDEFLER YERİNE ULAŞILABİLİR HEDEFLER:
Kişinin yapacak olduğu görev ve sorumlulukları kocaman listeler halinde düşünmek yerine parça parça gerçekleştirilecek sorumluluklar olarak düzenlemesi gereklidir. Kişinin görev ve sorumluluklarını küçük parçalar halinde düzenlemesi kaygıyı azaltır.
7. SAĞLIKLI VE DÜZENLİ YAŞAMAK:
Kişinin sağlıklı ve yeterli düzeyde beslenmesi, kaliteli ve zamanlı bir uyku uyumuş olması, yeterli sıvı tüketmesi gibi durumlar kişinin sağlığını kuvvetlendirip kaygı düzeyini azaltır.
8. KAYGIYI AZALTACAK ETKİNLİKLER:
Özellikle kişinin kaygı yaratan duygu ve düşünceleri resim, müzik gibi sanatlarla açığa çıkarması zihinsel bir rahatlama sağlayıp kaygıda düşüş yaratacaktır.
9. KAYGI YARDIM KİTAPLARI:
Kişinin kaygı konusunda güvenilir kaynaklardan bulup okuduklarının kendine uygun olanlarını uygulaması da, kaygı yönetiminde önemli bir faktördür.
10. PROFESYONEL YARDIM:
Her şeyi denedikten sonrasında halen kaygıyı yönetmede problem yaşıyorsanız profesyonel bir destek alıp kaygınızı anlayıp, başa çıkmada ve bu durumu değiştirmede destek alabilirsiniz.
HER ŞEY KARARINDA OLMALI
Çoğu kişi kaygı yaşamak istemez ve kaygı duygusundan tamamen kurtulmak ister. Ama kaygısız yaşam hem mümkün olmayacaktır hem de zarar vericidir. Kaygının hiç olmadığı düşünülürse kişi, her konuda riskli davranışlarda bulunup kendine zarar verebilecektir. Sonrasında kaygının motivasyon yaratma durumu düşünülürse geleceğine dair kaygı yaşamayan biri, geleceğini inşa etme ile ilgili harekete geçemeyecektir. Kaygı insanlar arası ilişkilerde kişiye duyarlılık becerisi sağlar. Bu durum diğer insanları anlayıp ona uygun yanıtlar üretmemize neden olur. Kaygısız bir yaşam bu gibi sosyal becerilerin gelişmesini engellemektedir. İşin özü, her şey dozunda sağlıklıdır.