İşte eski İstanbul'un Ramazan gecelerinden söz etmek için o günleri yaşayan büyük edebiyatçılara başvurmak şart. O günlerin maneviyatını, neşesini, yaşayış ve duyuşunu kaleme alanlar bir başka yazar, okur her cümlede edebi zevkin doruklarına doğru yol alırdı. Şimdilerde pek Ramazan yazısı yazılmıyor, eskiler ise günümüzde pek okunmuyor. Cenap Şehabeddin'in İstanbul'da Bir Ramazan kitabı eski Ramazanlara özlem duyanlar için İstanbul'un Ramazan adetlerine, bayram ve Ramazan felsefesine, zengin iftarlarına ve eğlencelerine dair pek çok konuya değiniyor ve bir sığınak oluyor. Cenab Şehabeddin, İstanbul'da Ramazan gecelerinin bilhassa Direklerarası'nda yoğunlaştığını söyleyerek bunun bir gelenek derecesinde olduğu dile getirir. Şehabeddin, oradaki manzarayı şu şekilde tasvir eder:
"Kendimi bildim bileli her sene iftardan sonra Vezneciler'den Saraçhanebaşı'na kadar uzanan bir miting manzarasını görürüm. Minarelere mahyalar asılırken Şehzadebaşı'nın menâbi-i ziyâsı taz'îf olunur; camekânlar muteaddit mumlu fenerler gibi parlar; çayhanelerden lambalar sokaklara kadar taşar; o civarda mûtat olmayan bir şaşaayla her yer aydınlanır. Edebî ve gayr-ı edebî, ciddi ve hunerli temâşâlar oradadır; yerli ve yabancı, yalancı ve doğru pehlivanlar davul zurna ile orada omuz ölçüşürler; garp ve şark musikisini, ince sazla bando-muzikayı orada karşı karşıya mest-i ihtizaz bulursunuz."
TERAVİHTEN SAHURA KADAR EĞLENCE
Daha yatsı ezanı okunmadan izdiham hadd-i kemâline vâsıl oluyor. Büyük caddeye açılan her sokaktan bir insan akıntısı her an kalabalığı arttırıyor. Ceket, cübbe, salta, kaftan ve çarşaf birbirini aşındırıyor. İşte piyasa dedikleri budur! Giderler ve gelirler. Ve hangi noktadan geri dönecekler, bunları kendileri de bilmezler. Direklerarası'nda bu ramazan geceleri yerli ve ecnebi, inleyen ve oynayan her nevi ahengi dinleyebilirsiniz; zurnadan viyolonsele ve uddan harpaya kadar her âlet teravihten sahura kadar ihtizaz ediyor.
*NEŞVESİ: SEVİNÇ