Türk düşünce dünyasının önemli değerlerinden, sosyal psikolog, tarih incelemeleri ile ünlü fikir adamı Prof. Dr. Erol Güngör; doğumunun 83'üncü yılında, Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi'nde, Belediye Başkanı Ömer Arısoy'un ev sahipliğinde düzenlenen, "Erken Kayan Yıldız: Prof. Dr. Erol Güngör" paneliyle anıldı. Oturum başkanlığını Beşir Ayvazoğlu'nun yaptığı panele; Prof. Dr. Tahsin Görgün, Prof. Dr. Mehmet Akif Okur, Doç. Dr. Öğretim Üyesi Adem Bölükbaşı ve Dr. M. Fatih Karakaya da konuşmacı olarak katıldı.
'TÜRK KÜLTÜRÜNÜN İLİM OLARAK KABUL EDİLMESİ GEREKİYOR'
Beşir Ayvazoğlu: "Bildiğini iyi bilenler meseleyi dolandırmadan, sıkmadan sararlar ve anlatırlar. Erol Güngör hem entelektüel hem de akademisyen olarak Türk fikir hayatında önemli bir yere sahipti." diyerek paneli başlattı. Prof. Dr. Tahsin Görgün, "Erol Güngör'ün Perspektifinden Bilim ve Üniversite Meselesi" başlıklı konuşmasıyla mütefekkir hakkında şu sözleri kaydetti. "Güngör'ün bu konu hakkında doğrudan bir yazısı yok ama ilim nedir ve ilim felsefesi hakkındaki düşüncelerini eserlerinde görmek mümkün. Türk Kültürü ve Milliyetçilik eserinde: "Bilindiği gibi kültür bir cemiyetin kendi problemlerini çözmenin bir tarzı olarak benimsenmiş olup, kullandığı her türlü davranış sistemleri ve maddi vasıtaların bir terkibidir." der. Bu ifadesiyle kültürü bir milletin kendi meselelerini çözmek için geliştirdiği makul yol olarak görüyor. Bilim de problem çözme faaliyeti olarak belirginleşiyor.
Güngör'ün bu gibi ifadeleri dikkate alındığı zaman Türk kültürünün ilim olarak kabul edilmesi gerekiyor. Manevi ve sosyal ilimler söz konusu olduğunda önce kendi toplumunuza, sonra toplumun zaman içerisinde kendi sorunlarını halletmek için geliştirdiği makul yollar neler bunlara bakacaksınız. Güngör zaviyesinden ilim ve üniversite problemine değinirsek; Türkiye'de aydınlar bu toplumun meseleleriyle iştigal etmek yerine bu toplumun bizzat kendisini, kültürünü, tarih içerisinde geliştirdiği problem çözme mekanizmalarını problem olarak görüyor. Diğer taraftan da bir süre toplum, kendi hafızasını mukayese etmek ile alakalı gayreti irtica olarak niteledi. İlim bir problem çözme faaliyetiyse, toplumun kendi inançları, tarihi birikimi, dili ve diğer toplumlarla ilişkileri içerisinde ortaya çıkmış olan değerli şeylerin korunması problemdir ve bununla baş edebilmek için kendi toplumumuzu araştırmak hem ilimin hem de üniversitenin temel problemi olmalıdır."
'ALİYA DÜNYANIN ÇEPERİNDE, DÜNYANIN MERKEZİNDE DOĞAN BİR İSİM'
Prof. Dr. Mehmet Akif Okur, "İstanbul-Bosna Hattında "İslam'ın Uyanışı" Tartışması. Erol Güngör ve Aliya İzzetbegoviç Üzerine Mukayeseli Bir Değerlendirme" sunumuyla bu iki düşünürü karşılatırdı. "Dünya ile imparatorluklardan bağımsız yönetim şeklini anlıyoruz. Mesela Batı dediğimizde bağımsız devletler söz konusu ama bunların arasında kuvvetli bağlar, paktlar var. Biz tarihimize baktığımızda devletimizin sınırları ötesine uzanan topraklarla bağlarımız vardı ve bu bağlar arasındaki ilişki zamanla koptu. Aynı dünyanın parçaları farklı dünyaların parçası oldular. Bosna başka bir dünyanın biz de bir başka dünyanın parçası olarak ayrıldık.
Aliya dünyamızın çeperinde, Güngör de dünyamızın merkezinde doğan bir isim. Bu iki isimden ilkinin İslam Deklarasyonu (1971) ve diğerinin İslam'ın Bugünkü Meseleleri'ni (1981) üst üste koyduğumda bir taraftan benzerlikler diğer taraftan da farklılıklar görüyorum. Her ikisi de uyanıştan bahsediyor. Batılılaşma ikisi açısından da itiraz edilen bir mesele. Din anlayışları arasında benzerlikler var ve İslam'ın, hayatın hem maddi hem de manevi taraflarını kucakladığını ikisi de vurguluyor. Sömürgeci aydın tipine itiraz ediyorlar ve eğitim meselesini öne çıkarıyorlar. Bizim medeniyet değerlerimiz üzerinde yükselen bir eğitim sistemine ihtiyacımız olduğuna dikkat çekiyorlar. Her ikisi de radikal muhafazakârlığı eleştiriyor. Ayrıştıkları temel nokta şu: Aliya bir azınlık aydını olduğu için çoğunluğa bakışı ve milliyetçilik dâhil birçok kavrama atfettiği anlamlar aslında kendi özel durumuyla ve dünyasıyla bağlantılı. Erol Güngör'de ise İslamcılık tenkidi görüyoruz. İslam birliğinin aslında bir dünya tasarımı olduğunu söylüyor. Bu merkezde güçlü bir devletin ve milletin olması gerektiği anlamına gelir."