İklim değişikliğine ilişkin açıklamada bulunan Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı, T.C. İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Prof. Mehmet Emin Birpınar, "Doğal afetlerdeki artış, aşırı hava olaylarının sayı ve sıklığının artması, buzulların erimesi, su kıtlığı, gıda kaynaklarının zarar görmesi, bulaşıcı hastalıklar gibi sonuçların tüm insanlığa iklim değişikliği sorununun gerçek olduğunu gösteriyor." dedi.
İklim değişikliği sorununun insan kaynaklı olduğunun yüzde 95 kesinlik oranıyla ortaya konulduğunu dile getiren Prof. Dr. Birpınar, Türkiye'nin Paris Anlaşması'na imza koymayan 6 ülkeden bir olmasının, anlaşmaya dair temel itirazın ve sürdürülen müzakerelerdeki temel gerekçenin; ülkemizin hakkaniyetli bir konumda yer alması talebi olduğunu kaydetti.
Kamuoyunun iklim değişikliğine ilgisinin özellikle son yıllarda artış gösterdiğini hatırlatan Prof. Dr. Birpınar, Birleşmiş Milletler çatısı altında 30 yıldır her yıl gündeme geldiğine dikkat çekti.
Bu süreci 1992'de kabul edilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ile doğrudan uluslararası bir çerçevenin oluşturulduğu şeklinde özetleyen Birpınar; "İklim değişikliğiyle mücadelenin genel ilkelerini içeren bu Sözleşme kapsamında önce Kyoto Protokolü, ardından 2015 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21. Taraflar Konferansı'nda kabul edilen Paris Anlaşması, bu ilkelerin nasıl hayata geçirileceğini gösteren belgeler olmuştur. Geldiğimiz noktada dünyanın iklim değişikliği ile olan mücadelesinde başarılı olduğu noktalar kadar başarısız olunan pek çok konu bulunmaktadır. Öncelikle iklim değişikliğinin en büyük küresel risklerden biri olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz. Sorunu kabul etmek çözüme ulaşmanın ilk ve en temel adımıdır. Doğal afetlerde artış, aşırı hava olaylarının sayı ve sıklığının artması, buzulların erimesi, büyük çaplı orman yangınları, su kıtlığı, gıda kaynaklarının zarar görmesi, bulaşıcı hastalıklar gibi sonuçlar zaten tüm insanlığa iklim değişikliği sorununun gerçek olduğunu gösteriyor." diye konuştu.
"SADECE 'SORUN' OLARAK NİTELENDİRMEK YETERSİZ"
Bilim insanları da yaptıkları bilimsel çalışmalar ile durumun kanıtlarıyla ortaya konulduğunu kaydeden Birpınar; "Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli 2014 yılında yayımladığı 5. Değerlendirme Raporu'nda iklim değişikliği sorunun gerçek ve insan kaynaklı olduğunu yüzde 95 kesinlik oranıyla ortaya koydu. O nedenle çağımızda yaşanan iklim değişikliğine antropojenik yani insan kaynaklı iklim değişikliği deniliyor. Ancak, iklim değişikliğini artık sadece bir sorun olarak nitelemek yetersiz kalıyor. BM Genel Sekreteri bunu iklim krizi olarak ifade ediyor. Böyle denmesinin sebebi yaşanan süreçlerin büyük etkilerinin olması. Milyonlarca insan hayatını kaybetti, felaketlerin ekonomik maliyetleri ise trilyon dolarlarla ölçülüyor. Acil eyleme geçilmesi ve iklim değişikliği ile eldeki tüm imkânlar ile mücadele edilmesi gerekiyor." dedi.
Uluslararası iklim rejiminin günümüze kadarki süreçte emisyonların azaltımını öncelikli konu olarak ele aldığını ifade eden Prof. Dr. Birpınar; "Enerji verimliliği, yeşil teknolojiler, yenilenebilir enerji gibi konularda her ülkenin kendi çapında çalışmaları var. Ne var ki, iklim değişikliğinin başlıca sorumlusu olan sera gazı emisyonlarının henüz pik yapmadığını görmekteyiz, yani artış devam ediyor." şeklinde konuştu.
"HAKKANİYETLİ YAKLAŞIM BEKLİYORUZ"
İklim değişikliğinin sonucu olarak ortaya çıkan, kaçınılmaz ve kimi zamanda öngörülemeyen etkilere uyum sağlamanın temel bir öncelik olduğunun uluslararası toplum tarafından da anlaşıldığını vurgulayan Birpınar; "Sera gazı azaltımı ve uyum çalışmaları iklim denkleminin iki önemli ve eşit parçası. İklim değişikliğine uyum kapsamında kentsel dirençliliğin sağlanması, yeşil altyapılar ve doğa temelli çözümler, su yönetimi, sürdürülebilir tarım uygulamaları, tek sağlık yaklaşımı gibi sayıları artırılabilecek pek çok konu ele alınıyor. İklim değişikliği ile mücadele çok yönlü, çok paydaşlı ve uzun soluklu bir yol. Atılan adımların ne derece sonuç vereceğini zaman gösterecektir. Başarıya ulaşabilmenin yolu ise ancak uluslararası işbirliğine dayalı, hakkaniyetli ve sürdürülebilir bir yaklaşımın benimsenmesi dâhilinde mümkün olabilecektir." ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin toplam sera gazı emisyonlarında en büyük payı yüzde 72 ile enerji sektörünün oluşturduğunu belirten Birpınar; ardından tarım, endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı ve atık sektörünün geldiğini aktardı.
"YENİLENEBİLİR KAYNAKLARDA REKOR ÜRETİM"
Birpınar; "En büyük emisyon kaynağımız enerji sektöründe yaptığımız çalışmalar ile yenilenebilir enerji kapasitemizi her geçen gün artırıyoruz. Yenilenebilir enerji kurulu güç kapasitesinde Avrupa'nın 5'inci, dünyanın 12'nci ülkesiyiz. Ülkemizde, 2020 yılı yenilenebilir enerjide rekorların yaşandığı bir yıl olarak tarihe geçti. 8 Nisan 2020 günü elektrik üretimimizin yüzde 75'i yenilenebilir kaynaklardan sağlandı. 2020 yılı Nisan ayının tamamında ise yenilenebilir kaynakların elektrik üretimindeki payı yüzde 66'ya ulaşarak rekor kırdı." dedi.
"GÜCÜMÜZÜ İKİYE KATLADIK"
Başmüzakereci Birpınar; "2013 yılından bu yana yenilenebilir kurulu gücümüzü ikiye katlamış durumdayız. 2020 Aralık ayı sonu itibarıyla ülkemizde kurulu gücün yüzde 52'sine karşılık gelen 50bin MW'ı yenilenebilir kaynaklardan oluşmaktadır. Hedefl erin hayata geçirilmesinde iklim değişikliğine uyum yol haritalarının varlığı da oldukça önemli. Bu yol haritaları ise her ölçekteki İklim Değişikliği Eylem Planları ve Strateji Belgeleridir. 2010 yılında Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi ve 2011 yılında da Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planı 2023 yılı hedefiyle hazırlanmıştır. Bu çalışmaların yanı sıra Türkiye İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı'nı da 2011 yılında hazırlamıştır." dedi.