Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, haremle ilgili makale veya kitaplarda görülen tüm çıplak resimler ve gayri meşru tasvirlerin tamamen asılsız ve Batılı ressamların hayal ürünü olduğunu söyledi.
Dolmabahçe Sarayı'na düzenlenen ''Osmanlı'da Harem Hayatı'' başlıklı konferansta konuşan Akgündüz, harem hayatıyla ilgili ciddi kitapların Cumhuriyet döneminde kaleme alındığını belirterek, Batılıların 1920'li yıllardan sonra Osmanlı'daki harem konusunda kitap yazmak için adeta yarıştıklarını ifade etti.
Prof. Dr. Akgündüz, Türk Tarih Kurumu'nun ve bir kaç yabancı yazarın haremle alakalı yazdığı bir kaç eserin dışında harem hakkında eser veren yabancıların, kendi ve Avrupadaki kralların hayatlarını baz alarak konuya baktıklarını kaydetti.
Batılı yazarların kendi aile ve sosyal yaşamlarını örnek alarak harem hayatını izah etmeye çalıştıklarını vurgulayan Akgündüz, ''Örneğin Avusturya imparatorluğunun başkentliğini yapmış Viyana'daki kraliyet sarayının duvarlarının tamamında çırılçıplak kadın heykelleri vardır. Krallar beraber oldukları kadınların çırılçıplak heykellerini yaptırıp sarayın duvarlarına dikmişlerdir'' diye konuştu.
Prof. Dr. Akgündüz, haremin üç kapısının olduğunu, Tanzimat dönemine kadar bu kapılardan değil seyyar satıcıların, erkek doktorların bile içeri giremediğini belirterek, şöyle konuştu:
''Batılıların, haremde yaşanmış gibi gösterdiği aşk hikayelerine itimat edilmesi ne kadar doğrudur. Haremle ilgili makale veya kitaplarda görülen bütün çıplak resimler ve gayri meşru tasvirler tamamen asılsız ve Batılı ressamların hayal ürünüdür. Harem, yasak bölgedir ve her erkek istediği gibi giremez. Fakat bazı Avrupalılar özellikle Kanuni ve Hürrem hakkında çarpıtılmış, asılsız bilgi ve tasvirlerin bulunduğu kitaplarla harem hayatını olduğundan çok farklı yansıtmıştır.''
Prof. Dr. Akgündüz, padişahın yaşamını sürdürdüğü ve haremin de bulunduğu bölüme padişahın ve ailesinin yiyecek ihtiyacını karşılayan hadım ağaları ve hadım kölelerle onlara hizmet eden cariyelerin girebildiğini, bunların dışında özellikle gayrimüslim erkeklerin kesinlikle giremediğini söyledi.
Haremin kapısında ''Ey iman edenler, size ait olmayan evlere izinsiz girmeyiniz!'' şeklinde bir ayeti kerimenin bulunduğunu vurgulayan Akgündüz, bu kapıdan da sadece cariyelerin ve padişahın ailesinin girdiğini kaydetti.
PADİŞAHLARIN CARİYE İLE BİRLİKTE OLMA HAKKI
Cariyelerin hizmetçi köle olduğunu ve hizmetleri dışında padişahın ailesinin yaşadığı yere giremediğini anlatan Prof. Dr. Akgündüz, bugün de aynı şekilde ekonomik durumu müsait olanlarında evlerinde hizmetçilerin bulunduğunu ifade etti.
Bazı cariyelerin evli olduğunu ve bunların akşamları evlerine gidebildiğini belirten Prof. Dr. Akgündüz, şöyle devam etti:
''Osmanlı'daki kölelerin yüzde 90'ı sabahları gelir, kendilerine düşen hizmetleri yaparlar, akşamları evlerine döner ve düzenli olarak maaşlarını alırdı. Akşamları evlerine gittikleri için padişahlarla beraber olmaları imkansızdı. Padişahların 4 kadınla nikahlanma hakkı vardı. Cariyelerle yani hizmetçi köleleriyle beraber olma hakkına gelirsek, köleyle efendinin yani cariye ile padişahın nikah olmadan beraber olma istifraç denilen hakkı vardır. Padişah bir cariyeyle istifraç hakkını kullanırsa o cariyenin yani hizmetli kölenin padişahın eşinden farkı yoktur. Cariyeden çocuk olursa padişah onun özgürlüğünü vermek zorundadır. Padişahların böyle bir hakkı olsa da bu durum çok sınırlı kalmıştır. Bu yönde yapılan araştırmalar ve incelenen şeriye sicilleri istifraç hakkına sahip olunan cariye sayısının çok az olduğunu göstermektedir. Osmanlı padişahları bir kaç istisna dışında özgür kadın almamıştır. Bunun nedeni ise evleneceği kızın akrabalarının padişahtan herhangi bir talepte bulunmasının önüne geçmek içindi. Bir anlamda istismarı önlemek içindi. Fatih'ten sonra iki tane padişah şeyhülislamın kızıyla evlenmişse de ikisi de pişman olmuşlardı. Söylenildiği gibi padişahlar onlarca veya yüzlerce kadınla beraber olmamıştır. Yavuz Sultan Selim'in iki, Kanuni'nin ise ömrü hayatı boyunca 4 hanımı olmuştur. Osmanlı padişahlarında İslam'ın tanıdığı bu meşru hakkı suiistimal eden 3. Murat ve 3. Mehmet'tir.''
Prof. Dr. Akgündüz, Osmanlı Devleti'nin yaklaşık 700 yıl sürdüğünü vurgulayarak, bir meyve bahçesinde görülebilecek bir kaç çürük meyveden dolayı on binlerce meyve ağacının bulunduğu bir bahçenin terk edilmemesi gerektiğini sözlerine ekledi.